Codpur'u da geride bırakıyoruz. Hedef Ranakpur ve Kimbulgarh.
Ranakpur Jain yada telaffuzu ile Cayna denilen bir Hindu dininin önemli bir
tapınağına ev sahipliği ediyor; Kimbulgarh ise etrafı surlarla çevrili bir kale
kent.
Şoförümüz yol üzerinde ilginç olduğunu söylediği bir yerde
bizi durduruyor. Motosiklet tanrının açık hava tapınağı burası.
Mermi Baba Türbesi diye çevirebileceğim “Bullet Baba Shrine” – baba
Hintlilerde de hemen hemen aynı anlamda kullanılmakta- yerin hikayesi şu
şekilde.
Sarhoş olarak motosikleti ile gezinen Hintli bir arkadaşımız
kaza yapar ve ölüverir. Polis, adamın cesedini ve motosikleti kanıt olarak
karakola götürür. Buraya kadar her şey normaldir. Fakat ertesi gün karakolda
bulunamayan motosiklet kaza yerinde bulunur. Polisler bu işte bir bit yeniği
olduğunu düşünüp aracı zincirler, lastiklerini indirir ve yakıt deposunu da
boşaltırlar. Ertesi günün sabahında motosikletin olduğu yerde sadece kırık
zincirler, kazanın olduğu yerde şişik lastikleri ve dolu deposuyla motosiklet
durmaktadır. Bu olaylar hep yaşanınca kulaktan kulağa yayılması da
engellenemez. Motosiklet zaten efsaneler, gizemler ile iç içe yaşayan Hint
halkı için yeni bir tanrı olmuştur ve gördüğüm kadarıyla da inananı da oldukça
fazla.
Motosiklet günümüzde bir camekanın içerisinde üzerinde
kadife çiçeklerinden yapılmış bir kolye olduğu halde yol kenarında, şoförünün
gerçekten de bir türbeye dönüşmüş mezarının arkasında polis gözetiminde
duruyor. O polis orada neden var bir muamma. Hindistan'da sorular belirli bir
noktaya kadar cevaplanıyor ama sonrasında sessizlik alabildiğiniz tek cevap
oluyor.
Şoförümüz bizi “curi” denen bir kilim türünün yapıldığı yere
götürüyor. Tur satın aldığımız için bu tip yerlere de uğratılıyoruz. Curi, kök
boyaları ile renklendirilmiş ipliklerin kullanıldığı bir tür halı-kilim arası
nesne olarak adlandırılabilir. Gerçi adam bizim Türkiye'den geldiğimizi duyunca
kalakaldı. Halıcılıkta hala markayız.
Buradan Ranakpur'daki tapınak için yola devam ettik.
Caynalar da eski Hint inanışlarından birisi. Fark olarak tüm
canlıların eşit olduğuna inanıyorlar ve vejetaryenler. Ama bitkileri de canlı
canlı yemiyorlar. Kurutulmuş yani bir bakıma tamamen ölmüş bitkiler yenmekte.
Tapınak bölgesine girişin de katı kuralları var. Mesela
benim gibi uzun bir şort giymiş dahi olsanız içeri alınmıyorsunuz. Size bir
pantolon veriyorlar. Bu pantolon sizin bacaklarınızın erimesine neden olacak
bir sıcaklığın ortaya çıkmasına neden oluyor.
Bununla beraber yemyeşil ormanın içerisinde bembeyaz bir
tapınak bu. Tıpkı Kamboçya'daki Ankor Vat içerisindeki tapınaklara benzer
kubbeleri var. Bu inanç sistemi üzerinde neredeyse hiçbir bilgim olmadığı için
pek bir şey anlayarak gezdiğimi söylemem mümkün değil. Bununla beraber
içerideki mermerlerin üzerindeki işçilik görmeğe değer. Her ne kadar ben
işlemeleri ve süslemeleri birbirini tekrar eden desenler olarak algılamış
olsam da içerideki yüzlerce kolonun hiç birinin bir eşinin olmadığı konusunda
iddialılar.
Diğer Hint inanışları gibi bizim gamalı haç dediğimiz svastika ‘da
gerek bu tapınak gerekse civarındaki diğer tapınaklarda kendini sıklıkla
göstermekte.
Ben tekrar o pantolonu giymeye üşendiğim için diğer tapınağa
girmiyorum. Osman benim yerime de geziniyor, bense kapıdaki nöbetçilerle
gevezelik etmeyi tercih ediyorum.
Kumbulgarh ‘ı eliyoruz.
Udaypur ‘a ulaşıyoruz. Otelimiz göl kıyısında. Gece
karanlığında dışarı çıkıyorum gölün fotoğraflarını çekmek için. Gözlemlediğim
kadarıyla turist açısından en zengin şehir Udaypur.
0 Yorumlar
Yorumlarınız