Sabah tüm tembelliğim üzerimde. İstemeye istemeye yataktan kalkıp
kahvaltıya gidiyorum. Ardından yolculuğumuzu tamamlayabilmek için su ve yiyecek
temini için bizim bakkala uğruyorum. Gene bir ton bir şeyler alıyorum ve gene
yüz rupi tutmuyor. Adama dürüstlüğünden ötürü teşekkür ediyorum. Aslında
dükkanının içinde dolaşmama, buzdolabını karıştırmama izin verdiği, en azından
ses çıkarmadığı için de teşekkür etmem gerekir. Adam yerinden çıkıp sarılıp
vedalaşıyor. Hindistan böyle bir yer. Düzgün insanı da hayal gücünün ötesinde
tertemiz oluyor.
Şehir merkezine geçip Hava Mahal'in fotoğraflarını alıyoruz.
Onlarca pencereden oluşan facadesiyle oldukça meşhur bir yapı burası. Ama
içinde bir şey yok. Raja, haremindeki kadınların dışarıyı, dışarıdan görünmeden
doya sıya izleyebilmesi için bu tip bir bina inşa ettirmiş. Ama ışık yumuşak
olduğu için pembemsi satıhın renkleri oldukça hoş bu saatte.
İlk durak Amer Fort. Eski başkentte denilebilir. Aslında bu
kale için pek çok şey söylenebilir. Saray kısmının olduğu eski kısım neyse de
etraftaki her tepeyi birbirine bağlayan, göz alabildiğince uzanan surların
uzunluğunu anlatmak zor.
Fillerle de kaleye çıkılıyorsa da hayvan hakları örgütleri
buna şiddetle karşı çıkmakta. Bizde araçla çıkmayı tercih ettik.
İlk girişte bilet alıyorsunuz. Burada büyükçe bir avlu var.
Epeyce büyük. Ardından merdivenlerden çıkarak ikinci avluya geçiliyor. Burada
Divan-ı aam denilen karşılama salonu var. Manzarası iyi dolayısıyla da ana baba
günü burası. Pencerelerden kaleye ve saraya su sağlayan gölü, etrafındaki
bahçeleri ve sürekli olarak yolcu taşıyan filleri görebiliyorsunuz.
Hemen yanında ise Şiş Mahal denilen aynalı bölüm var. Burası
da rajaların zenginliğinin bir göstergesi adeta. Bununla beraber onlarca odanın
hemen hemen hepsi boş. Issız kısımlarda otantik kıyafetli temizlikçi kadınlar
para karşılığı fotoğraf çektirmenin peşindeler. Güvenlikçiler ise girişinin
yasak olduğunu iddia ettikleri yerlere sizin geçişinizi sağladıktan sonra para
talep ediyorlar. Buna karşın, sıcağa, neme, insanlara karşın Hindistan
gezisinin en olmazsa olmaz yerlerinden birisiydi burası.
Yol üzerinde Chand Baori denilen basamaklı kuyuya
uğrayacaktık. Osman ‘ın derim muhalefeti nedeniyle uğramadık. Belirli bir
süreden sonra insanlar ne kadar yakın arkadaş olurlarsa olsunlar gerilimlerin
yaşanması kaçınılmaz oluyor. Aslında iyi bile dayandık.
Delhi'ye ulaşıp otele geçiyoruz. Verilen en uyduruk otel
buydu sanırım. Son gün olduğu için bir yere tıkıldık.
Çandii Çovk isimli açık pazarın ününü çok duydum. Hintli arkadaşlar
ise belanın bin bir türünün burada istemesem de beni bulacağından
bahsettiklerinden olsa gerek gitmek istiyorum.
Bir tuk tuk buluyoruz. Adam aracı yana çekip bizi şuraya
buraya götüreyim diyor, sonunda biz gerek yok deyince para almadan en yakın metro
istasyonuna bırakacağını söylüyor. “Bize uyar”, diyoruz.
Hindistan'da metro istasyonları olanca kalabalığına rağmen
belki de en güvenli yerlerden. Jeton yerine size hanlardaki çaycıların
verdikleri markaların biraz dolguncasını veriyorlar. Neye göre hesaplandığını
bilemediğimiz bir şekilde gideceğiniz yeri söylediğinizde sizden farklı
fiyatlar talep ediyorlar. Şöyle ki a noktasından b ‘ye yaptığınız yolculuğun bedeli
tersi rotada yaptığınız yolculuğun bedelinden fazla olabiliyor – ya da turistiz
diye bize hafif biraz geçirdiler- Jetonu okutarak ve sonrasında sıkı bir
aramanın ardından metroya ulaşabiliyorsunuz.
Metro çıkışında ise jetonunuzu atarak çıkış kapısını
açtırıyorsunuz. Ben ilk seferinde ne yapacağımı anlayamadığımdan kapının
üzerinden geçmiştim. O nedenle bir jeton bende kaldı.
Gelelim Çandii Çovk ‘a. Devasa bir açık Pazar. Ne nerede belli
olmayan, kendine has dinamiklerle yaşayan bir yer. Tıpkı Fas'taki Fez kenti gibi
bir yer. Aradığımızı bulamıyoruz, belki de günün karanlığa bürünmeye başlaması
belki de mantaliteden uzak oluşumuz bunun nedeni. Bir – iki saat dolandıktan
sonra dönüşe geçiyoruz.
Metrodan otele giden yolda karanlığın etkisiyle yolumuzu
kaybediyoruz. – Gündüzde olsa kaybolurduk ama en azından yürürdük- Müslüman bir
tuktukçuya denk geliyoruz. 300 rupi diyor. Ayıp diyoruz, olmaz diyoruz ama
adama dinletemiyoruz. Sonunda Çinli suratlı bir tuktukçuyu durduruyoruz. Biz
bir şey demeden 50 rupi diyor.
Hindistan'da son gece… Sağlam yıprandık. Sağlam eğlendik…
0 Yorumlar
Yorumlarınız