Otel iyiydi. Kahvaltısı da iyiymiş.
Karnımızı iyice doyurup Erdemle sahile gidip bir araç kiralamak için limana
gidiyoruz. Bu da tamam.
Naksos eski bir yerleşim. Zas Mağarası denilen yer adanın en eski yerleşimine ev sahipliği yapıyor. Mitolojik olarakta Zeus bu mağarada doğup büyümüş. Bunun gibi pek çok mitolojik efsane adada geçmekte.
Persler adayı işgal etmiş. Burada Yunanlar
Perslere karşı top yekün bir isyan çıkartmışlar.
Bizans tüm adalarda olduğu gibi burada da yönetimi, Roma mirası üzerinden almış. Bu neşeli dönem 4. Haçlı Seferinde İstanbulu Venedikliler ele geçirene dek sürmüş. Venedik asillerinden birisi olan Marco Sanuda isimli bir zat adaların yönetim haklarını satın alarak kendi Dükalığını kurmuş. Kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar, korsanlık, ada halkı ile yaşadıkları gerilimler derken 1537 ‘de Türklerin vassallığını kabul etmişler.
1566 ‘da ilginç bir isim belirmiş. Yasef
Nassi denilen bu zat yahudi bir bankacı. Gerçi arada hristiyanda olmuş. Portekiz
doğumlu. Osmanlı sultanından adaların yönetim hakkı adı altında işletmesini
satın almış. Hayali günümüz israilinde bir Yahudi yerleşimi kurmakmış ve bunun
içinde izin kopartmış sultandan. Fanatik Yahudilerce siyonizmin ilk babası
Kabul edilmekte.
Nassi hemen işe girişmiş. İlkin adaların en
büyük iki sorununa eğilmiş. Katolik İtalyanlarla ortodoks rumlar arası gerilim
ve çatışmaların çözülmesinin yanında adaların genel sorunu olan korsanlığın
önüne geçilmesi gerekmektedir. Askeri bir yapılanma oluşturulur. 1570 yılında
askeri garnizon yerleştirilir. Ve Naksos adası “Nakşa Sancağı” adı altında bir
yönetim birimi haline gelir.
Adaya gene de pek bir Türk nüfus iskan edilmez. 1821 ‘de Osmanlıdan kopar gider.
Adaya
inildiğinde Kastro denilen kale civarı ve burgaz (bourgas) denilen dış
mahalleleri görebiliyorsunuz. Devasa bir labirent.
Neyse araçları alıp yola koyulduk. Nakşa
(bundan sonra Türkçe ismi ile yazmayı tercih ediyorum) 60 ‘lı yılların turizm
furyasından çok daha önceleri bir yaşama sahip olduğu için görülecek çok şeyi
var. Önemli rotalarından birisi de ada içindeki köyleri.
Lonely
Planet ve Eyewitness ‘in önerileri ile bir rota çizdim İlk köyümüz “mavi kapılı
bembeyaz boyalı tipik bir Ege köyü” olarak nitelendirilen Glinado. Bir Alman
yada İngiliz için mavi kapılı, beyaz evler var olabilir ama bizim için yeni
evlerden oluşuş alalade bir yerleşimdi. Araçtan bile inmeden, acaba yanlış bir
yerde miyiz diye bir iki tur atıp yolumuza devam ettik.
İkinci durak. Ano Sangri. Epeyce büyük bir yerleşim. Yel değirmenleri, tarlaları daha gerçekçi bir köy yaşamı. Gerçi evler, binalar elden epeyce geçmiş. Aralara giriyoruz. Adanın ana trekking rotalarından birisi hatta pek çoğu buralardan geçmekte. Bir, iki km ötede Demeter Tapınağı var. Biz saga sola bakınırken yaşlıca bir kadın laf atıyor bize. Meğer bizim tapınağa giden yola bakındığımız sanmış, bu sıcak havada boşuna gitmeyin taş, toprak diyormuş.
Üçüncü
duraktayız. Halki. Bakır falan olmalı bu topraklarda ki halki bakır demek.
Küçücük, sevimli bir köy. Aracı park edip dolanıyoruz. Ufacık köy minyatür bir
turizm merkezi haline getirilmiş. Eşek sütlü sabunlar satan dükkanlar, envai
türlü resrorant… Adanın sahili değil de içindeki köyler turizme adapte olmuş.
Venedik döneminin yerel beylerine ait bir yapı da var. Bunlar merkezdeki
yönetici (sinyor) tarafından atanan, belirli bir vergi karşılığı toprakları
işleten yerel beylere ait yapılar. Genelde savunma kuleleri var. Osmanlı
bunları yıkmamış mı yönetimleri sırasında aynı hakları tanımış mı, sorumun
cevabını bulabilmiş değilim.
Adadaki köylerin merkezi konumundaki Filoti ‘ye uğradık ve bir şeyler yedik. Burada da bir şey yoktu ama buradan adanın en havalı köyü olan Apirathos ‘a giden yol manzara açısından oldukça göz okşayıcı idi. Yeşillikler, uçurumlar, tepelerdeki manastırlar gerçekten güzel bir ambiyans yaratmış.
Apirathos
gerçekten diğer köylerden bir kaç gömlek daha havalı. Kelebek demekmiş
Yunancada. Arabayı park edip upuzun, mermer kaplı yolunda (şöyle mi demeliydim
acaba, “yerleşimin tek caddesinde”) ilerledik. Yolun başında bembeyaz ve
büyükçe bir kilise var. Şöyle bir bakındık kapısından. Sakız Adası'nın
güneyindeki köyleri andırıyor görünüş açısından. Güzel, gelmeye görmeye değer
bir yer. Araç tutup gelebileceğiniz gibi bu rotayı adambaşı 25 euro ödeyerek
otobüslerle yapabiliyorsunuz.Toplu taşımada mümkün ama seferler oldukça seyrek.
Doğu kıyısında Moutsouna diye bir balıkçı köyü vardı onu pas geçtik.
Dönüşte
Agios Prokopios Plajı'na gittik. Uzun bir kumsal. Parasız. Şezlong, şemsiye
isterseniz cüzi tutarlar ödemeniz gerekiyor ama her hangi bir yere eşyalarınız
ile kurulursanız kimse size “ne geldin gözüm” diye gelip hesap sormuyor.
Su temiz. Ortam sakin. Biz müddet takılıp
portera da günü batırmaya gidiyoruz. İyi de yapıyoruz.
Portera
eski medeniyetlerin işareti. Tepede yer alan bir kapı pervazı. Ama olduğu
yerden tüm hora deniken Nakşa merkezini, karşıdaki Paros adasının doğu
kıyılarını ve uçsuz bucaksız gibi uzanan Ege ‘nin dalgalarını
izleyebiliyorsunuz. Her biri 30 ton ağırlığında dört parka mermer kapı pervazı…
Romalıların tapınak, Bizanslıların katedral ve Osmanlının cami yapımında
ihtiyaç duyduğu işlenmiş mermer açlığından kendini kurtarmış bir şekilde.
Yürürken Can Abi ve eşini görüp
konuşuyoruz. Onlar merkezde ve plajlarda takılmışlar. Merkezin labirent gibi
olduğunu söylüyor Can Abi.
Portera'nın dibindeyiz artık. Ortalık çok kalabalık. Kapının eşiğinden eçerim diyordum ki mümkün değil, koruma altına alınıp çevresi sarılmış. Ama hayatım boyunca gördüğüm en güzel gün batımı burada karşıma çıktı. Portera'nın gözetiminde, güneş son beşbin yıldır yaptığı sessiz sedasız ama türlü renklere bürünerek usulca batıverdi. Kaç fotoğraf çektim bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey hayatım boyunca çektiğim en iyi fotoğrafları bu noktada çekmiş olduğum.
Bir ara makinamı
bırakıp gün batımını izledim. Kafamı çevirip gün ışınlarının Nakşayı son kez
yıkayışına göz attım. Bir hüzün kapladı içimi. Tıpkı Mozart'ın yada tam anlamıyla Şopen'in bir noktürnünü
dinlemişim gibi. Tıpkı bir daha hiç görmeyeceğim bir sevgilinin ardından
bakıyormuşum gibi. Belki her ikisi aynı anda gibi. Bilmiyorum.
0 Yorumlar
Yorumlarınız