Sabah kahvaltımızı yaptık. Zenci garsonumuzdan da ayrılma vakti. Şu kısa süreli kalışımızdan sonra vardığımız düşünceye göre bu yaşlı garson bu otele birkaç gömlek fazla.
Tren istasyonuna ulaştık. Yarım saate trenimiz gelecek.
Tabii, bir Arap ülkesinde zamanında gelmesi gereken bir tren tarifede
belirtilen saatte gelmeyebilir. Mesela bizim tren gelmesi gereken saatten üç
saat sonra geldi.
Kısa sürede oteldeyiz. Otelin dış görünüşü, resepsiyonu doğru yerdeyiz dedirtiyor ama odaya çıkınca böyle berbat bir yerle karşılaşacağımı ummuyordum. LP o kadar da pompalamış burayı. Eşyaları bırakıp sokağa atladık.
Medinanın surlarını görene dek ilerliyoruz. Gayet heybetli,
bir o kadar da bakımlı duvarlara denk gelince aklımız başımıza geliyor. Kolay
gezilecek bir yer değil. O nedenle tekrar yolu dönüp derli toplu bir yerde bir
şeyler atıştırıyoruz. Fiyatlar sağlam düştü burada. Devasa ama lezzet cücesi
birer hamburgeri lüplettikten sonra tekrar surlara yöneliyoruz.
Türk Korsanları'nın önemli üslerinden birisi olmuş ama 1785
‘te Venedik donanması işgale gelmiş. Geldikleri gibi de dönüvermişler kısa
sürede. 1881 ‘e dek bizim olan toprakları Fransızlar işgal etmiş.
Medinanın üç kapılı ana girişinden içeriye dalıyoruz. İki
husus hemen dikkatimizi çekiyor. İlki burasını gezmek için epeyce geç gelmişiz
ki insanlar kalabalıklar halinde bizim tersimiz yönünde hareket edip sur dışına
çıkıyorlar. Motosikletler zaten serdengeçti bir şekilde hareket ediyorlar.
Vaktinde gelseydik epey eğlenceli olabilirmiş. Neredeyse
kapanmış dükkanlar ve toplanmış tezgahların arasında yerlere dökülen meyve
sebzeyi toplayan insanların zamanı artık. Kimsenin bizimle ilgilendiği de yok.
Kendi halimizde takılıyoruz. Balık pazarı yıkanmış ama koku hala ben buradayım
diyor. Elimizde LP ‘nin haritası ile sokaklara girip girip çıkıyoruz. Yaşamı
izleyemesek de fotoğraf çekebildik bol bol.
Mesafe az değil ve havada kararmak üzere. Şehrin janti caddesinin sonuna gelip sağa dönüyorum ve manzara değişiyor. Bir müddet daha yürüyüp bir sol yapıyorum insanların önerilerini dinleyerek. LP kendi uydurmuş buralarda da. Ettiğim küfrün haddi hesabı yok.
Sonunda otobüs terminaline ulaşıyorum ama kapı duvar. Meğer
akşamları kapanıyormuş. Yanıma yanaşan yarı deli, yarı veli bir arkadaşın
anlattıklarından çıkardım bunu. Neyse ki sabah 8 ve 9 ‘da iki sefer var. Sekiz
iyidir diyerek dönüyorum. Artık hava çoktan karardı ve buralarda aydınlatma
yok. Tunuslular için far lüzumlu bir şey değil gibi . Neyse ki şehrin çöpleri
yol kenarlarında toplanıp yakıldığı için bir nevi aydınlatma sağlanmış ama
yanmış plastik kokusu şehrin gecesinin hakimi.
Bu arada, anlıyorum ki yarın bu yol yürünmez. Taksilere
esiriz.
0 Yorumlar
Yorumlarınız