Kahvaltıya geçiyoruz. Salamların renklerinden şüphelenip
görevliye soruyorum domuz eti sorununu. Bu tipler de bizi Hristiyan
sanıyorlarmış. “Türküz, müslümanız” diyorum “müslümansanız Arapça
konuşmalısınız” diyor saf suratlı biri. “Nasıl dua ediyorsunuz?” diye soruyor.
“Arapça dua ediyoruz” diyorum, “Kur ‘anı nasıl okuyorsunuz?” bir sonraki soru.
Anlatıyorum ama kafalarındaki soru işaretlerinin kaybolmadığı suratlarında
gayet aşikar. “Biz Türkler siz burada Müslüman kalabilirseniz diye gelip sizin
için savaştık” diyorum. Bilmiyormuş. Duymamış. Soruyorum.
-
“Houmt Souk’u biliyorsun? ”-
“Evet” diyor.
-
“Orada Etrak Camii var. Neden ismi etrak o
caminin?”
Hiç düşünmemiş bunu şimdiye kadar.
Evraklarımızda sorun olmuş diye kahvaltı da bir görevli
geldi yanımıza. Gittim resepsiyona. Gençten, gıcıklığın kitabını yazmış bir
arkadaş bana ilk soruyu sordu.
-
“Yahudi misin?”
-
Cevaplamadı denyo. Ailemin pasaport fotoğraflarını gösterip
“bunlar Yunan, nasıl oluyor bu iş?” gibi bir soru daha sordu. Herif
resepsiyonist mi, Tunus gizli servisinin adamı mı anlamış değilim. Neden
sorduğunu da anlamıyorum. Herif yarım kafa da yüksek benden bu arada. Gene de
dalayım diye düşünüyorum. Sonunda
herifçioğlu “ok” diyor. Ok de neye ok, cevap yok.
Sinirlenmeyeceğim. Toparlanıyoruz denize gideceğiz bugün. İki adım öteye topu topu. Yolumuzun üzerinde bir İbadi Camii var. İbadiler, Haricilerin bir kolu olarak var olmuşlar. İlk iki halifeyi kabul ediyor ve diğer ikisini de reddetmeseler de yanlışlık yapan insanlar olarak kabul ediyorlar. Osmanlı buralara geldiğinde bu adamlara da karışmamış. Adanın iç taraflarında birkaç köyde çok yaygınlar denilene göre. Zararsız adamlarmış dediklerine göre. Azınlık olmanın neticesi herhalde.
Camileri alışılageldik yapıdan farklı. Kubbeleri toprak
seviyesinde, beyaz bir yapı. Görünen, yapı metruk çoktan.
Deniz kıyısına iniyoruz. Bir şemsiyenin altına kaptığımız şezlonglara uzanıyoruz. Karışan, görüşen, rahatsız eden yok. Kumsal nereden başlıyor, nerede bitiyor anlamak mümkün değil. Dalgalar büyükçe ama suyun derinliği hafif bir meyille gittiği için dalgalar tehlike arz etmiyor kesinlikle. Ama ne olur ne olmaz diye boyu geçtiği yerlere dek gidiyorum ama halihazırda oğlanın göğsüne gelen yer ile boyunu aşan yer arasında onlarca metre var.
Dinleniyoruz. Notlarımı yazıp denizin ve tatilin keyfini
çıkarıyorum. Gelmeden önce araba kiralar yada bir tura katılır adanın içindeki
köyleri gezerim diyordum. Turlar ana
karadaki, güneyde kalan yerlere gidiyor. Araba kiralasam günlüğü 100 euro kadar
ama beni nereye götürecekte ne göreceğim. Türklerden kalan izleri bulmak için
ne kadar uğraşsam da adanın yerli halkı Türklerden bihaber…
Halbuki Türk tarihinin zaferle sonuçlanan en büyük ikinci
deniz savaşı biraz daha kuzeyde yapıldı 1560 yılında. Büyük Haçlı donanması
denizde çabucak imha edilince karaya çıkanların işi de yarım bırakılmadı.
Nasıl olsa yarın yorulacağız. Bugün tembellik nasıl yapılır üzerine ihtisas
yapıyoruz.
0 Yorumlar
Yorumlarınız