Zaman geldi. Zig zaglarla geçen sağlık daha sonrası bağırsak
durumumu kaale almadan evden çıktım. Ne olur ne olmaz diye yarım xanax ve bir
kutu ishal ilacı kolaylıkla erişilebilir bir yerde konumlandırıldı.
Yeni havalimanından yola çıkacağız. Daha önceden gitmediğimiz için bir stres kaynağı da buraya ulaşmak. Türlü rivayet var. Otobüsten inince kimi on dakika kimi yarım saat yürünüyor diyor.
Kadıköy'den Havaş otobüsleri yola çıktık. En öndeyiz. Şoförle
konuşa konuşa gidiyoruz. Bir saat on dakika da varıyoruz. Tam giriş kapısının
önünde bırakılıyoruz.
Yeni havalimanı bize anlatıldığı kadar devasa görünmedi.
Sanki Atatürk daha büyüktü. Burada bazı kısımlar otomatize edilmiş.
Pasaportların okutulduğu, bagajların verildiği kısımları kendi başınıza da geçebilmeniz
mümkün. Benim gibi tipler içinde görevliler mevcut.
Bekledik. Buz gibi geldi. İçeri geçtik. Günün son ışıkları
son kez içimizi ısıtırken uçağa alındık.
Tahminime göre uçak bu kadar kalabalık olmamalıydı. Az
sayıda Türk vardı. Arkamdaki Tanzanyalı abi İstanbul'da bir şeyler satıyormuş
karısını da getirmiş. Saat işinde bu denli kar olduğunu bilmiyordum. Bizim
sırada bir kadın ve iki çocuğu vardı. Türk oldukları için ufaklıklardan
birisinin koltuk ekranı bozuk olduğu için yanımıza aldık.
Kenya'ya dek sorunsuz uçtuk. Kenya'ya girmemizle uçağın
hoplayıp zıplaması başladı. İlginçtir bir rahatsızlık hissetmedim. Sonradan
öğrendim ki yılardır görünmemiş tropikal bir fırtınaya denk gelmişiz. Hatta
yıllardır gitmeyi düşündüğüm Hell’s Gate Ulusal Parkı yağmurda su ile dolmuş ve
yedi Hintli turist boğulmuş. Halbuki burası uçsuz bucaksız bir düzlüktü sadece.
İki saatlik bir uçuşun ardından gene hava sakinleşti.
Uzaklarda Zanzibar'ın ilk ışıkları belirdi zamanla büyüdü ve uçak alçalışa
geçti.
0 Yorumlar
Yorumlarınız