Roma ‘dan Venedik ‘e doğru yollardayız. Uzunca bir yol olacak. Yolda
Verona ‘ya uğrayacağız. Hesapta Orvieto ‘ya da uğranacaktı ama kaderi San
Gimignano gibi oldu ve gidilemedi. Ama otobandan giderken uzaklardan işte
Orvieto diye gösterildi.
Uzun yolculuk sırasında üstlerinde şehir yada kasabalar kurulu bir
kaç şehri aştık. Üstlerinde kuleleri, üst üste yığılmışçasına evleriyle ilginç
yapılaşmalar mevcut. Bunlardan birisi L’Aquila şehri. Depremde ne oluyordur
diye kendi aramızda konuşuyorduk .Jeolojist bir ağabeyimiz kaya üzerindedir
bir şey olmaz dedi ama biz yurda döndükten üç gün sonra bu yörede orta şiddette
bir deprem oldu ve ne yazık ki epeyce de ölen oldu.
İtalya'yı diklemesine keserek kuzeye doğru ilerlerken epeyce
ilginç hava yapılarına da denk geliniyor. Yolu yarıladığımızda ıslak bir iklime
denk geldik. Karadeniz taraflarını andıran sisli tepeler , sazlık, bataklık ,
sulak alanlar geçildi gitti.
Verona ‘ya girip otobüsten indikten sonra yürüyerek önce Bra
Meydanı'na yöneldik. Bu kısa seyahat sırasında sur kapılarından birisini
geçiyorsunuz. İki gözlü sur kapısının ortasında güzelce bir saat bulunuyor.
Porta Nuova sanırım bu kapının adı.
Bra Meydanı campo del palio ‘yu andırmakta. Etrafında pastel
renkli, alt katlarında ağırlıklı olarak kafeteryaların olduğu binaların yer
aldığı sevimli bir yer. Buradan sağa sola ulaşmak kolay. Buradaki en tarihi
yapı arena. 30,000 kişi kapasiteli roma dönemi yapısı halen günümüzde
konserlere ev sahipliği etmekte. 1. Yüzyılda inşa edilen yapı 1117 depreminde
epeyce hasar görmesine rağmen halen ayakta ve kullanılır durumda. İtalya'daki en
büyük 3. anfitiyatro. Şaşırtıcı değil.
Pek bilinmese de Verona Roma döneminin önemli sınır kentlerinden biri. Ee,
asker vb tutuyorsanız eğlendirmenizde gerekli. Bu nedenle her büyük roma kentinde
de olduğu gibi önemli yatırımlar yapılıp pek çok yapı inşa edilmiş.
Arenadan sonra Castelvecchio ‘ya yöneldik. Adıge nehrinin güney
kıyısındaki kalenin burçlarından birine saatler yerleştirilmiş. Çokta geniş
olmasa da hoş bir bahçesi var. Eğer vaktiniz
olurda müzesine girerseniz burada Küçük Ayasofya ‘nın azizleri Sergus ve
Bacchus ‘un mermer lahitlerini görebilirsiniz.
Verona denilince akla Romeo ve Julyet gelmekte. Sheakspear kitabını
yazarken Veronalı arası bozuk Montecchi
ve Capulet ailelerinin hikayesinden istifade etmiş. Ailelerden biri papalık
diğeri imparatorluk yanlısıdır (Hangisi hangisinin taraftarı bilmiyorum) Bu
meşhur eve uğramak için şehrin sokaklarına dalıyorsunuz. Güzel, sevimli sokaklar. Sokak içinde kalabalığın kaynaştığı kapı
Julyet ‘in evinin girişi. Aslında evin Julyet ile ilgisi yok ama akıllı ve
iş bilir beyinler bir ilişki uydurmuş. Meşhur balkon mesela 1936 ‘da eklenmiş.
Küçücük avlusu ana baba günü gibi. Binanın duvarlarına dünyanın hemen hemen her
yerinden özellikle hatun ağırlıklı bir nüfus sevdiklerinin isimlerini
yazdıkları kağıtlar yapıştırmaktalar. Benden önce giden arkadaşlardan biri
kağıda Adriana Lima yazarak yapıştırmış. Şaka maka kadın o günden sonra iki kez
Türkiye'ye geldi. Var galiba bir hikmeti J Ortamın romantikliğinden
midir nedir, kızcağızlar kağıt parçalarını yapıştırırken bile etraflarını radar
gibi gözlüyorlar. Bana bile bakıldı ya Avrupalı hatunun durumu vahim anlaşılan.
Bir de işin büyüsünü desteklemek için bahçeye birde Julyet heykeli yerleştirilmiş.
Zavallı heykel derman arayan sevdalıların çaresiz dokunuşları nedeniyle parıl
parıl parlar duruma gelmiş. Özellikle heykelin bel ile boyun arasındaki kısmı
güneş gibi adeta.
Romeo ‘nun olduğu iddia edilen başka bir evde bir iki sokak
ötede. Özel mülk olduğu için gezilememekte.
Buradan geriye dönüp Julyet ‘in evine giderken geçtiğiniz meydana
dönmelisiniz. Erbe meydanı burası. Burası roma döneminde de forum olarak
kullanılmış. Ortasında pek çok ıvır zıvır, hediyelik eşya satan dükkan var. Ama
burada ne alırsanız alın size mutlaka fiş veriyorlar. Meydanın etrafı kahve,
şarap içip oturabileceğiniz zarif dükkanlarla çevrili. Meydanın ucunda ise bir
sütun üzerinde San Marko aslanı yer almakta. Bu
şehirdeki 1405 yılında başlayan Venedik hakimiyetin alameti farikası.
Sütunun arkasında zarif rölyefleri ve çatısındaki heykelleri ile Palazzo Maffei
(1668) yan tarafında ise üzerinde renkli freskler yer alan Casa del Mercanti
görülebilir. Bina ilk kez 1301 ‘de yapıldıysa da 17. yy da büyük ölçekli bir
tadilat geçirmiş. Ayrıca onca kalabalığın arasında kaybolan bir çeşme
bulunmakta.
Buradan kemerli bir sokağı
aşarak şehrin önemli başka bir meydanı olan Piazza del Signori ‘ye
ulaşıyorsunuz. Balina kemiklerinden esinlenildildiği söylenen bu kemerlere Kaburgalar
Takı adı da verilmiş. Meydanın orta yerinde bir Dante heykeli var.
Dante Floransa'dan sürüldükten sonra Verona ‘ya şehrin yöneticisi Scala
(Scaligeri) ailesine sığınır. Burada İlahi Komedya ‘nın son bölümünü şehrin
yöneticisi 1. Cangrande ‘ye atfeder. Meydanda, ikinci katından Venedik bayrağı
asılı duran bina Loggia del Consiglio olup üzerindeki heykeller şehirde duran Romalı meşhurlara aittir. Heykelin baktığı Palazza del Capitano ortaçağ
dönemlerinde bir nevi genel kurmay olarak kullanılmış. Onun çaprazındaki bina
ise Palazzo della Ragione mahkeme binası olarak kullanılmıştır.
Meydana ulaşan sokaklardan birinde roma dönemi kaldırımlar var.
Ayrıca yola devam ederseniz içerisinde Scaligeri ailesinden kişilerin
mezarlarını olduğu kapalı ve küçük Santa Maria Antica kilisesine
ulaşabilirsiniz. Kilise romanesk tarzdadır ve tepesinde sağ elinde bir silah
tutan bir atlı heykeli bulunur. Atlı
1.Congrande ‘ye aittir. Bununla beraber
kapalı kilisenin kapısını açarak içine girip bir kaç fotoğraf alabildim. Sade
bir kilise. Rehberimiz bize buranın önemli bir yer olduğundan bahsetmediği için
içine girdim ama mezarların olduğu kısımlara gitmedim. (Mezarların olduğu
kilisenin bu olduğunu bile bilmiyordum) Belki de giriş kapısının üzerindeki
lahit benzeri nesnenin içerisinde, emin değilim. Yanındaki gotik kule ailenin
diğer üyelerinin mezarlarının bulunduğu yapıdır. Burada da bir başka atlı
heykeli vardır ve pandantifin üzerindeki üçgenin ucunda ailenin arması olan
merdiven deseni görülür (Scala merdiven demektir.)
Dönüş yolunda Özcanlar ile Torre dei Lamberti ‘ye çıktık.
Aslında olay tamamen Özcan ‘ın çabası ile gerçekleşti. Ben Erbe Meydanı ‘na
gidip oradan Roma köprüsüne geçecekken Özcan kulenin girişinde bilet satan
adamı ikna etmiş öğrenci fiyatına kuleye çıkmamızı sağlamıştı. Kuleye sanırım
asansör ile çıktık ama görevlinin bizi uyardığı gibi oldukça şiddetli bir
rüzgarla karşılaşıp dayak yemişe dönmüştük.1468 ‘de bitirilmiş olan 84 metrelik
bu saat kulesi harika bir manzara sunmakta.
Anlatayım hemen.
Erbe meydanı ayaklar altında. Aslanlı sütunun çaprazında Gardello
Kulesi de görülmekte. Ötelerde castelvecchio ‘ya doğru San Lorenzo kilisesinin
büyük yapısı da gözden kaçacak gibi değil. Onunda kare planlı olduğunu sandığım,
sivri külahlı yüksek bir kulesi var. Öte tarafta nehrin karşısında San Giorgio
in Bradia kilisesi yer almakta. Pek çok güzel bina gözümüzden kaçmış gibi
görülüyor. Allahtan kuleye çıkmışız. Arenanın ne kadarda büyük olduğu buradan
daha anlaşılır. Google earth ‘den
şehre bakarken yapının büyüklüğü kendini gösteriyordu ama bu kadar da
heybetli olabileceğini gelip görmeden kavramak güç. Arenanın ardında ise modern Verona şehri ufka
doğru uzanmakta. Duomo çok çok büyük.
Karşı kıyıda, tepede ne olduğunu öğrenemediğim yeşil kubbeli
bir yapı var. Ayrıca aynı yöne bakarken önde yüksek çan kuleli büyük, beyaz bir
kilise görülüyor. Dikkatli bakıldığında bu kilisenin ardında ufak tefek görülen
Habsburg tarzı kubbeli başka bir kilise daha var.
Castelvecchio ‘ya bakarken kalenin bir uzantısı gibi görünen
Scaligero köprüsü var. 1354- 1376 yılları arasında yapılan köprü Almanların
geri çekilişinde havaya uçurulmuş. Fakat restorasyonu o denli güzel ki orijinal
gibi görünmekte.
Kulede de şanssızlığım peşimi bırakmadı J
Tam Özcanla Sinem'e Üsküdar'daki Büyük Valide camiinin minaresindeyken ezan
okunduğunu söylemiştim ki kuledeki çanlar çalmaya başladı. Çanlar sustuktan
epeyce bir süre sonra bile benim kafamda çanlar hala çalıyordu.
Erbe meydanına tekrar indik. Bir nevi ibadet halini almış hediyelik
eşya, magnet vb almak gibi vazifelerimizi ifa ettikten sonra meydanın
köşesindeki portikolu domus mercatorum
‘un yanından geçerek yolumuza devam
ettik. Kütüphane ve Verona arşivlerinin
saklandığı binadan ilerlediğinizde eskinin ve yeninin kaynaştığı küçük sokak ve
meydanlara ulaşıyorsunuz. Romalılardan kalan duvar ve yol kalıntıları
sergilenmekte.
Bu bölümden Bra Meydanı'na ulaşmak için ilerlerken San Fermo
Maggiore kilisesinin yanından geçilmekte. İçine girmeye üşendik ama dışarıdan
izlenimlerimi anlatayım. Büyük boyutlu kilise zamanla yükselen toprağın biraz
altında kalmış. Burası bir Benedikten kilisesi ve ilk yapılışı 1065 ‘li yıllara
uzanmakta. Merdivenlerle çıkılan ana giriş kapısı oldukça hoş. Bu yoldan dümdüz
ilerleyip pastel renkli güzel binaları geçtiniz mi arena ile burun buruna
geliyorsunuz. Kaybolması bile zevkli bir şehir.
Arenanın olduğu Bra Meydanında Mc Donalds’da karnımızı doyurduktan
sonra biraz oturup insanları seyrettik. Sağa sola koşuşturan turistler,
dünyanın dertlerinden uzak yerli halk. Steinbeck ‘in kitabının adı gibi, çılgın dünyadan uzak yaşıyorlar.
Kıskanmamak elde değil.
Özetlersek Verona gezilecek bir şehir. Alışveriş için pahalı
bunu test etme imkanımız oldu. Ama akşam üstü jilet gibi giyinerek tiyatro mu
opera mı çözemediğim bir yere giden kalabalık görülmeye değerdi. Portikolu
pasajlarda dükkanlara baka baka gezmek çok zevkliydi.
Bu arada burada bizle ilgili birşeyler yok mu derseniz var elbette.
Mathias von der Schulenburg isimli bir alman 1716 ‘da Korfu ‘yu bize karşı
savunmuş. Bunun üzerine Verona'daki askeri birliklerin komutanı olarak atanmış.
Adamın Piazza del Signore ‘nin yakınlarındaki bir avluda heykeli var. Hey gidi
koca dedeler hey. Bir kere olsun bileğinizi bükebilmek bile nelere kadir
oluyormuş.
Yarın Venedik'teyiz......
0 Yorumlar
Yorumlarınız