“Erken kalktık” demek
isterdim ama öyle olmadı. Vurdum kafayı yattım. Gece öyle bir fırtına ve peşi
sıra çılgın bir sağanak vardı ki anlatamam. Sabah pansiyon sakinleri ve Yusuf
ile imece usulü kurulan kahvaltı masasından ilerideki tepedeki kaya mezarlarına
baktım. LP haritası pek bir yakın pek bir ulaşılabilir gibi bir intibah
uyandırıyordu oysaki.
Antik tiyatro ve kaya mezarlarını yarın sabaha iteliyorum. Günün konusu Patara ve Kaputaş plajları.
Önce, Kaş terminalinden
Patara'ya gitmeye niyet edip 7,5 TL de ödeyebilen her ölümlü minibüsle Patara'ya,
yolda vaz geçip de Kaputaş Plajı diyenler 6 Tl ‘ye adı geçen plaja gidebilirler.
Araçlar her yarım saatte bir kalkıyor.
Patara'ya giderken sizi bir noktada aktarma yaptırarak antik
kente ve plaja ulaştırıyorlar. Giriş 5 TL ama müzekarta ağa tarifesi J Bedava.
Patar… Şehrin Hitit
kaynaklarındaki adı. Bu Lidyalılarca Pttara olmuş. Lidya şehir birliğinin üç oy
hakkı olan altı kentinden biri. Sıralamada kaçıncı mı? Başkenti. Hububat
nakliyatının yapıldığı bir liman olduğu için Romalılarda büyümesini sağlıyor.
Doğu Akdeniz'de hububat nakliyatının yapıldığı üç limandan birisi imiş. Fakat
zamanla liman ağzının kumla dolması, fırtınalarda bu kumların şehre rüzgarlarla
taşınması nedeniyle terk edilmek zorunda kalmış.
Bembeyaz kum ve köpüklü dev dalgalar. Buz gibi su ise
cabası. Eşim direnmiyor ve kıyıya çıkıyor. Ben bu kez kararlıyım. Sulara
dalıyorum ama dev bir dalga beni sığ bir yere savuruyor. Oğlan ise kazazede
gibi kıyıya vurmuş. Ama neşesi yerinde.
Biraz açılıyoruz.
(göbeğimi aştım bu kez) Bazı dalgalar gerçekten de devasa boyutta. Hep
savuruyor. Ama riskli olanlar sıra halinde gelen dalgalar. İlki savuruyor
ardından gelen ise ne olduğunu anlayana dek sizi tekrar deviriyor; toparlanmaya
çalışırken ilk dalganın geri çekilen suları alttan açığa doğru çekiyor.
Dikkatli olmak şart. Oğlan simit içinde olmasına rağmen açığa sürüklenmemesi
için büyük dalgalarda bileklerinden tutuyorum. Sorarsa oyun yeter ki denizden
korkmasın, özgüvenini yitirmesin.
Çıktık, sıkıldık. Sonra
tekrar daldık suya. Su daha bir soğuk geldi bu kez. Acı acıyı keser misali
hızlıca giriverdik. Dalgalar daha da büyümüş. Oğlanı çekiştirirken iki kez
ayağım yerden kesildi. Korktum ama belli etmedim.
14:30 minibüsü ile dönüş yoluna geçtik. Burada, yani
Patara'da minibüsler belirli saatlerde ana hattın olduğu yere kadar geliyor. Bu
yolculuk sırasında antik kenti de görebiliyorsunuz. Tiyatro oldukça sağlam.
Hoş, gördüğüm kadarıyla tiyatrolar demek daha doğru olacak. Biraz ileride
bazilika ve hamam kalıntılarını görüp görkemli giriş kapısından çıkıyorsunuz.
Çeşitli ölçeklerde ve sağlamlıkta pek çok kalıntı buralarda görülebilir.
Nihayet minibüs geldi de bindik. Patara ile Kaputaş arası 6
TL. Yolda güneş bazen çıkıyor ama genelde bulutların arkasında kalmakta.
Oğlumun gözleri tuzlu sudan kıpkırmızı olmuş.
Eşimle kararsızız. Kaputaş başka bir Kaş seferinin konusu
olsun mı olmasın mı?, diye. Görünen o ki önümüzdeki senelerde içinde Kaputaş
‘ın hatta Meis ‘inde olduğu bir tur daha
yapacağız. Gerçi minibüs ile yanından geçerken dünyanın dertlerinden
uzaklaşmışcasına suda uzanan insanları gıptayla izlemedik değil. Ama bazı
şeyler olmayınca olmuyor. Kanımca Akdeniz için en uygun zaman Eylül ayı, hatta
bu ayın ikinci yarısı.
İner inmez karnımızı doyuruyoruz. Terminalden merkeze giderken Deniz Restoran var yolun sağında. Hesaplı ve lezzetli. En azından siz ne sipariş ederseniz edin masayı donatıyorlar.
Akşam tekrar indik Kaş’a. Mendireğe çıkıp günbatımını
seyrettik. Yani anlayacağınız bir şekilde zaman öldürdük. Pansiyona girer
girmez öyle bir yağmur başladı ki Karadeniz Turu anılarımız depreşmedi değil.
Şimşekli, bol gökgürültülü bir gece bize Kaş’ ın son gece armağanı oldu.
Bakalım yarın Çıralı da neler olacak?
0 Yorumlar
Yorumlarınız