Takip Et

8/recent/ticker-posts

Konya -Antalya Gezisi : Patara

“Erken kalktık” demek isterdim ama öyle olmadı. Vurdum kafayı yattım. Gece öyle bir fırtına ve peşi sıra çılgın bir sağanak vardı ki anlatamam. Sabah pansiyon sakinleri ve Yusuf ile imece usulü kurulan kahvaltı masasından ilerideki tepedeki kaya mezarlarına baktım. LP haritası pek bir yakın pek bir ulaşılabilir gibi bir intibah uyandırıyordu oysaki.


Antik tiyatro ve kaya mezarlarını yarın sabaha iteliyorum. Günün konusu Patara ve Kaputaş plajları.

Önce, Kaş terminalinden Patara'ya gitmeye niyet edip 7,5 TL de ödeyebilen her ölümlü minibüsle Patara'ya, yolda vaz geçip de Kaputaş Plajı diyenler 6 Tl ‘ye adı geçen plaja gidebilirler. Araçlar her yarım saatte bir kalkıyor.

Benim planım önce Patara, dönüş yolunda ise Kaputaş şeklinde.

Patara'ya giderken sizi bir noktada aktarma yaptırarak antik kente ve plaja ulaştırıyorlar. Giriş 5 TL ama müzekarta ağa tarifesi J Bedava.

Patar… Şehrin Hitit kaynaklarındaki adı. Bu Lidyalılarca Pttara olmuş. Lidya şehir birliğinin üç oy hakkı olan altı kentinden biri. Sıralamada kaçıncı mı? Başkenti. Hububat nakliyatının yapıldığı bir liman olduğu için Romalılarda büyümesini sağlıyor. Doğu Akdeniz'de hububat nakliyatının yapıldığı üç limandan birisi imiş. Fakat zamanla liman ağzının kumla dolması, fırtınalarda bu kumların şehre rüzgarlarla taşınması nedeniyle terk edilmek zorunda kalmış.

Günümüzde turistlerin ve bizlerin gelme nedenimiz olan 20 km genişilğinde, yaklaşık 50 m kadar içeri uzanan beyaz kumsal bir dönemin bitiş sebebi olmuş. Kaplumbağa yumurtlama alanlarının en meşhurlarından biri burası.

Bembeyaz kum ve köpüklü dev dalgalar. Buz gibi su ise cabası. Eşim direnmiyor ve kıyıya çıkıyor. Ben bu kez kararlıyım. Sulara dalıyorum ama dev bir dalga beni sığ bir yere savuruyor. Oğlan ise kazazede gibi kıyıya vurmuş. Ama neşesi yerinde.

Biraz açılıyoruz. (göbeğimi aştım bu kez) Bazı dalgalar gerçekten de devasa boyutta. Hep savuruyor. Ama riskli olanlar sıra halinde gelen dalgalar. İlki savuruyor ardından gelen ise ne olduğunu anlayana dek sizi tekrar deviriyor; toparlanmaya çalışırken ilk dalganın geri çekilen suları alttan açığa doğru çekiyor. Dikkatli olmak şart. Oğlan simit içinde olmasına rağmen açığa sürüklenmemesi için büyük dalgalarda bileklerinden tutuyorum. Sorarsa oyun yeter ki denizden korkmasın, özgüvenini yitirmesin.

Bir de şöyle bir risk daha var. Bu tip sert dalgalar özellikle bikini üstlerini düşürüp göğüs görmeye meraklı doğa üstü bir güç tarafından oluşturuluyor olabilir. Bir genç kızın alt tarafı da neredeyse tamamen inecekti . Benzeri bir durumu bende yaşamamak için mayo şortumun iplerini deli bağlar gibi bir sıkmışım ki uzaktan muhtemelen kum saati gibi görünüyor olmalıyım.

Çıktık, sıkıldık. Sonra tekrar daldık suya. Su daha bir soğuk geldi bu kez. Acı acıyı keser misali hızlıca giriverdik. Dalgalar daha da büyümüş. Oğlanı çekiştirirken iki kez ayağım yerden kesildi. Korktum ama belli etmedim.

14:30 minibüsü ile dönüş yoluna geçtik. Burada, yani Patara'da minibüsler belirli saatlerde ana hattın olduğu yere kadar geliyor. Bu yolculuk sırasında antik kenti de görebiliyorsunuz. Tiyatro oldukça sağlam. Hoş, gördüğüm kadarıyla tiyatrolar demek daha doğru olacak. Biraz ileride bazilika ve hamam kalıntılarını görüp görkemli giriş kapısından çıkıyorsunuz. Çeşitli ölçeklerde ve sağlamlıkta pek çok kalıntı buralarda görülebilir.

Sürpriz olarak minibüslerin beklendiği noktada bizimle gelen Japon turisti gördük. Görevlilerin dediğine göre bir saatten uzun bir süredir bekliyormuş. Bu sırada yağmur başladı ama çok geçmeden kesildi. Ama ilerilerde, Kaş taraflarında gök yüzü koyu gri bir renk aldı.

Nihayet minibüs geldi de bindik. Patara ile Kaputaş arası 6 TL. Yolda güneş bazen çıkıyor ama genelde bulutların arkasında kalmakta. Oğlumun gözleri tuzlu sudan kıpkırmızı olmuş.

Eşimle kararsızız. Kaputaş başka bir Kaş seferinin konusu olsun mı olmasın mı?, diye. Görünen o ki önümüzdeki senelerde içinde Kaputaş ‘ın hatta  Meis ‘inde olduğu bir tur daha yapacağız. Gerçi minibüs ile yanından geçerken dünyanın dertlerinden uzaklaşmışcasına suda uzanan insanları gıptayla izlemedik değil. Ama bazı şeyler olmayınca olmuyor. Kanımca Akdeniz için en uygun zaman Eylül ayı, hatta bu ayın ikinci yarısı.


İner inmez karnımızı doyuruyoruz. Terminalden merkeze giderken Deniz Restoran var yolun sağında. Hesaplı ve lezzetli. En azından siz ne sipariş ederseniz edin masayı donatıyorlar.

Akşam tekrar indik Kaş’a. Mendireğe çıkıp günbatımını seyrettik. Yani anlayacağınız bir şekilde zaman öldürdük. Pansiyona girer girmez öyle bir yağmur başladı ki Karadeniz Turu anılarımız depreşmedi değil. Şimşekli, bol gökgürültülü bir gece bize Kaş’ ın son gece armağanı oldu.

Bakalım yarın Çıralı da neler olacak?

Yorum Gönder

0 Yorumlar