Gece pek uyuyamadım. Sıcak, sıcak, sıcak…
Sabah kahvaltıya
indik. Silvie, kahvaltıyı göz doyuracak şekilde hazırlamış. Sıkma portakal suyu
da cabası. Gerçekten uykusuz gecenin tüm sıkıntısını kahvaltıda silip attık.
Laflıyoruz bol bol.
Yola düzülüp bu kez tramvay yerine otobüse biniyoruz. Ne büyük bir hataymış. Kaleiçi'nden otogara kadar muhtemelen şehrin tüm ana caddelerini dolaşarak yaklaşık bir saatte varabiliyoruz.
Kaş tarafına her yarım saatte bir araç var. (20 byk, 15 çck)
Küçük bir araç ile yola çıkıyoruz. Önümüzde beş Amerikalı kız, onlarında önünde
başka turistler var. Yolda her önümüze geleni topluyoruz. Yanımdaki daracık
boşluğa yetmişli yaşlarını çoktan aşmış bir teyzeyi yerleştiriyorlar.
Yolculuk o denli uzun
sürüyor ki… Arada, sağda solda kalan antik kentleri gösteren kahverengi
levhalar; kim bilir kaç yangın atlatmış makilikler… Kah sathı bozuk yollarda
ata biner gibi giderken kah bir girdaba yakalanmışcasına virajlarda sağa sola
yalpalanıyoruz. Tek düşündüğüm bizimkilerin bir sorun yaşamaması. Arada
yanımdaki yaşlı teyze ile konuşuyorum. “Kaş'ta arkadaşın var mı ?” diye soruyor
bana. “Eşimle oğlumdan ala arkadaş mı ola” diyerek yanıtlıyorum. Yanıt olarak “İlahi”
dercesine bir el hareketi ile geçiştiriyor. Sever beni yurdumun insanı,
hisseder içtenliğimi. İnanın karşılıksız da değildir bu sevgileri…
Demre'de önümdeki Amerikalı kızları uyandırıyorum. Demre Noel
Baba’nın yaşadığı yer diye. İnanmıyorlar. Az kişi bilir ama Noel Baba’nın doğum
yeri Patara'dır. Ama en azından bilsinler. Böylesine bile bir bilgiye sahip
olmamalarını Amerikalıların ahmaklığına mı yormalı yoksa bizimkilerin tanıtım
konusundaki beceriksizliğine mi? Cevap sanırım ikisi de gibi bir şey olmalı.
Nihayet dört saatlik bir sürenin sonunda Kaş
terminalindeyiz. Yolda pansiyoncu bizi aramış, “Atlayın taksiye ama ödeme
yapmayın, ben hallederim” demişti. Eşim bunu kabul etmedi. Taksiye binmemiz ile
inmemiz bir oldu ama Anadolu'daki taksimetreler nasıl çalışıyorsa 7 TL cebimden
fırlayıverdi.
Kaş'ta iki gece Yusuf
Pansiyon'da kalacağız. Marina manzaralı bir odadayız. Tam karşımızda Helenistik
devirden kalma bir mabedin kalıntısı var. Meis ‘i ise görüntüsünü engelleyen
ise yıkmayı kafama koyduğum başka bir pansiyon.
Burası, etrafı çeşitli mekanlarla çevrili; derin, çeşitli
kaynakların taşlardan sızarak denize kavuştuğu bir noktada olduğu için suyu buz
gibi soğuk bir yer. Çocukların girebilecği dört, beş metrelik bir kıyısı var
ama suyun sıcaklığı ölüyü dirilten cinsten. Tüm bu tip şartları önceden
hesaplamış olduğumdan vücudumu fok balıkları gibi yağ ile kaplamıştım J Ama vücudum bile pes
etti. En zarif ve hassas noktam olan göbeğime dek ilerleyebildim. Oğlum ise
ailemin şerefini kurtardı ve duyun soğukluğunu umursamaksızın bol bol yüzerek
deniz sezonunu açtı.
Pek kalamadık. Yolun hırpaladığı vücutlarımızı
dinlendirebilmek için pansiyona kaçtık.
Antiphellos denen Kaş limanının ötesindeki Phellos şehrinin karşısında olduğu için bu adı almış. Sünger ve kereste ticareti ile anılan kent 395 ‘te Romalıların eline geçmiş. Araplar şehri ele geçirince adı da Andifli olmuş. Sonrasında bizim olmuş Anadolu'daki her yer gibi.
Kaş minyatürden bir yerleşim. Her şey birbirine oldukça yakın. Belki de her
şeyin küçüğü sevimli geldiğinden olsa gerek gelipte beğenmemek, memnun kalmamak
mümkün değil. Önce para meselesini çözdük. Sonra kendimizi sokaklara bıraktık.
Pek de fazla bir sokak yada büyük bir çarşısı yok. Bununla beraber hediyelik
eşya, magnet ve incik boncuk satıcılarında iyi parçalar var.
Oğlum aslanlı lahdi
çoktan unutmuş. İşte bu nedenle buradayız. Gene unutacak ama gene getirilecek.
Bu ülkenin değerlerini, geçmişini hücrelerine kazıyana dek hatta kazıdıktan
sonra bile gelecek.
Burada buzlu badem alabilirsiniz. Satıcı adamla konuştuk. Kirazları varmış. Eşimin ailesi de kiraz işinde olduğundan bana hep sorduğu ama bir bilgim olmadığından yanıtlayamadığım soruyu adama soruyor. “Neden Gümülcine'de Haziran başı kirazlar toplanırken burada Temmuza sarkıyor?” Adam cevapladı ve beni de büyük bir külfetten kurtardı. “Sıcaklığa bağlı bu”. Laf lafı açtı. Evine en helalinden ekmek götürmenin derdinde, saatlerini işine veren, dürüst bir adam. Atatürk heykelinin orada göreceksiniz. Uğrayın, pişman olmazsınız.
Meis’e gidiş geliş 40 TL olmuş. 35 euro idi son geldiğimizde.
Son durumları daha doğrusu fiyatları bilmediğimden tur fiyatını yaparken adayı
listeden son dakika çıkartmıştım. Anlaşılıyor ki kriz hissedilmeye başlamış,
Yunanın burnu iyice sürtmüş. Meis ‘i zaten hükümet masraf kapısı olarak görürdü
bildim bileli. Belki satarlar…
0 Yorumlar
Yorumlarınız