Bir sonraki günün durağı Bozcaada. Ama Akçay'dan Bozcaada ‘ya
gidiş solunuzda yüksek yarların yanı başından çamlarla kaynaşan deniz manzarası
ile bezeli. Sol tarafta yine çam ormanının devamı görülmekte.
Bozcaada ‘ya gidiş Çanakkale'nin Geyikli iskelesinden yapılmakta. İskelenin sağında ve solunda geniş kumsallar bulunmaktaysa da suyun tabiri yerindeyse “çivi” gibi olması nedeniyle pekte açılamadım. (Ne açılması diz kapaklarımı bir kere belki geçtim ) .İzlenimim olarak söyleyebileceğim Geyikli küçük bir köy. Pek gelişmemiş ,bence de bu daha da güzel bir hava katıyor.
Bozcada ‘yı gezmeden biraz olayın mitolojisine dalalım.
Herodot ‘un “Tanrı insanlar uzun ömürlü olsun diye Bozcada'yı yaratmış” dediği
iddia ediliyor. Tabii ki Herodot ‘un Tenedos dediğini ekleyelim. Poseydon ‘un oğullarından Kyknos Lapseki de otururken
bir oğlu olur. Thenes isimli oğlam büyüyedursun annesi ölmez mi. Zaman her şeyin
ilacı elbette. Tabii eskilerin çivi çiviyi söker sözünün kanıtı olarak Kyknos
başka bir kadında bulduğu aşk ile Thenes ‘in annesi olan eski karısının acısını
da unutur. Fakat üvey ana da üvey anadır hani. Bir kavalcının yalancı şahitliği
ile bir iftira atarak oğlanı kovdurur. Oğlan bir şekilde bu adaya ulaşır. E
dede tanrı ,baba kral olunca eğitimde sağlam oluyor. Türlü fikri ,konuşması ile
halkın zamanla lideri olur. Adanın adı da bundan dolayı Thenedos olur.
Çocuk için akıllı falan dedik ama Truva savaşına katılmak
için giden Aşil ‘in donanmasına Bozcaada ‘dan taş attığıda bir başka efsanenin
parçası.
Bir başka efsanede de olay Thenes ‘in kundağının denize
bırakılması ,oğlanın kundağının kıyıya vurunca Bozcaadalıların onu büyüttüğü
şeklinde kendine yer bulmuş. Pek çok farklı kültürde kendin edeğişik isimler
yer edinmiş standart hikaye.
Feribot adaya yanaşadursun gerçek tarihine dönelim.
Adanın bilinen en eski sahibi Pelaglar. Ama sonrasında türlü
Yunan kökenli kavmin ve korsan tayfasının elinde gelir gider ada. Elbette ki
Roma ve ardılı Bizans'ta sahibi olur adanın. Ardından Cenevizliler gelir ve sahilde
görünen kaleyi yaparak boğazın girişinde (bir başka deyişle aynı zamanda
çıkışında ) sağlam bir üs kurarlar. Sıklıkla da Hristiyan korsanlarda buradan
istifade eder. Taki Fatih buralara gelene dek Türkler için bir fesat yuvası
olur. Fatih gelir ve alır. Sonrasında bir kez de Venedikliler adayı ele
geçirirlerse de Osmanlılar adayı kurtarmayı başarırlar.
Gelelim günümüze… Ada da ilk ziyaret ettiğimiz yer tamamen
çevreci bir anlayışın sonucu kullanılan rüzgar gülleri. Toplamda on yedi rüzgar gülü çalışmakta.
Bunların sadece bir tanesi bile adanın enerji gereksinimini karşılamaya
yetmekte. Üretilen enerji kablolarla Çanakkale ‘ye dek iletiliyor.
Burada birde Polente Feneri olacak.1861 yapımı 32 metrelik
bir fener diye el kitabımda bahsi geçmekte. Nerede olduğunu göremedim. Romantik arkadaş
çevremden adaya daha önceden gelenler burayı daima övmüşlerdi. Benim
dalgınlığım yada dikkatsizliğim nedeniyle göremedim.
Ayazma Plajı'na merkezden minibüslerde işlemekte. Ama
motosiklet yada bisiklet kiralayarak adayı ( elbette ki dağ bisikleti olmalı)
tek başına gezmenin her bir koyu ziyaret etmenin ayrı bir güzellik olduğunu
düşünüyorum. Akvaryum koyu, Tekirbahçe plajı da gidenlerin önerdiği yerler
arasında.
Ardından müdavimlerince tanınan bir şaraphanenin üretim
yapılan bölümünü gezdik. Ardından da başta hatunların şarap alma attraksiyonu
başladı. Bu arada Bozcaada ‘nın kendi başına bir şarap ekolü olduğunu eklemek
lazım. Kıraçlığından dem vurduğumuz adanın kızgın toprağında dört tür üzüm
yetişmekte. Rehberimizin kaliteli ve bilgili olması sayesinde aldığım notlar bu
konuda yeterli oldu ve fazlaca bir araştırma yapmam gerekmedi.
Kırmızı şarap için kuntra, beyaz şarap için vasilaki ,yemek
yada ucuz şarap için çavuş üzümü ve karalahna isimli türlerde üzüm bağları
adada yer alıyor. Bazı zevk ehli zatların son zamanlarda merlot,seuvenion gibi
fransız menşeeli şaraplar için özel bağlar oluşturdukları da arkadaşların bana
yetiştirdiklerinden. Adada bağbozumu
şenlikleride yapılmakta ve bu dönemde zaten pahalı olan pansiyonlar ücretlerini
arttırmakta ve feribotlarda uzun süren bekleyişler söz konusu olmakta. Bu
nedenle adaya erken saatlerde gelmeli , gün batmadan ( eğer kalmayacaksanız )
dönmeli.
Ben kendi yoluma gideyim. Talay Şarap evinin yakınındaki
sokakta özel bir müze var. İçerisini gezmek büyük 5, öğrenci vb 2,5 YTL.
Bozcaada sevdalısı Kadıköylü bir genç tarafından yönetilmekte. İçinde çok
gezmediysem de hızlıca görüntüleri aklıma yazdım . Ada ve tarihi ile ilgili
çizimler ,fotoğraflar yer alan eski tarz bir rum evi bu.
Rum mahallesinden çıkıp öteki yakada gezmeye başladım.
Burada 1702 yılı yapımı Alaybey Camii ‘ne geldim. Şortlu olduğum için yapının
içine girmedim ama açık kapıdan görüntü aldım. Kesme taştan, kubbesiz ,ahşap
çatılı bir yapı. Tek şerefeli bir minareye sahip. İç süslemeler kalem işi .
Bahçesinde küçük bir hazirede ada için önemli kişiler yatmakta.
Buradan biraz daha ötede yer alan ve biraz daha eskice bir
tarihe sahip Köprülü Mehmet Paşa Camii ‘ne ulaştım. Bunun kapısı kapalıydı ve
bende tan bahçeye girerek görüntü almaya çalıştım. Bu yapıda diğeri gibi
özelliklere sahip ama yapım tarihi 1655.
Her iki caminin de sıkı bir şekilde restorasyon geçirdikleri belli olmakta.
0 Yorumlar
Yorumlarınız