Sabah kalkınca ara sokaklardan ilerleyip yeni bir rotadan
kahvaltı yaptığımız yere ulaştık ve karnımızı doyurup hostele geri döndük.
Nebid ile konuşup vedalaştık. Kaldığımız yer fena bir yer değildi.
Duraksamaksızın tavsiye ederim. Eğer Kıbrıs'a gezmek için geldiyseniz hem ucuz
hem temiz olduğu için burada gönül rahatlığıyla kalabilirsiniz.
Çantaları yüklenip minibüslerin kalktığı yere doğru
ilerlerken daha önceden geçmediğimiz bir sokakta kaya mezarları gördük.
Gerçekten Girne sürprizlerle dolu.
Karpaz ‘a gitmek için önce Magosa ‘ya gitmek gerekiyor. Karpaz
‘a ulaşım sadece bu şekilde. Ayrıca aynı Kars'ta olduğu gibi ulaşım sabah
Dipkarpaz – Magosa (sabah 6 ve 7 ‘de) , öğle ve öğleden sonra ise Magosa –
Dipkarpaz (13 ve 15 ‘te) şeklinde. Bu epeyce kötü bir sürpriz oldu.
Her saat başı Magosa'ya araç var. (7 TL)Yolculuk yaklaşık 1
saat 15 dakika kadar sürüyor. Bu yolculukta Girne ile Beşparmak Dağları arası fotoğraflık
fonlar oluşturan manzaralara ev sahipliği yapıyor. Dağların ardında ise artık
ekili alanlar, küçük ölçekli çimento fabrikaları size eşlik ediyor kalan
yolunuz boyunca. Yol üzerinde ayrıca bir iki toplu mezarı giden yolu işaret
eden levhalara da denk geldim.
Magosada terminal dediklerde indik. Terminal dediğime bakmayın bir
iki dükkan ve bir küçük kahvenin oradan Karpaz ‘a giden minibüsler kalkıyor.
Saat 1’e dek oradaki kahvede takılıp vakit geçirdik.
İnsanlar politika konuşup baştakilerin adayı yediğini, Denktaş ‘ın yemediğini
hatta son zamanlarında parasız kalıp sağa sola yazılar yazıp bu yazıların
paraları ile yaşadığını anlatıyorlar birbirlerine.
Burada insanlar standart olarak “şu kadar ver, yeter” diyor
ve bir şekilde o para verilmezse de gözlemlediğim kadarıyla dertte edilmiyor.
Araca insanlar doluşmaya başlıyor. Adam başı 10 TL. Aya
Flion içinde 20 TL fazladan talep ediyor. Aptalı oynayıp oteli arıyorum. 5-6 TL
adam başı bir şey isterler diyor karşımdaki ses. Rezervasyon yaptırırken bizi
köyden alacaklarını söylüyorlardı. Hep aynı terane. Bu farka da eyvallah
diyoruz.
Zaten iki gece kalmayı planlamama rağmen tesisten yana
epeyce çekincelerim var. Bu esnada minibüsün şoförü ile sonradan işvereni
olduğunu öğrendiğim adam kapışmaya başlıyorlar. Şoför, “işi bıraktım” diyerek
araçtan iniyor. Eeee, adama araca binerken ödemeyi yapmıştım ama burada racon
gördüğüm kadarıyla inerken ödeme yapmak. Bunu şoföre söylüyorum, o da
uzatmıyor.
Yolda her zamanki gibi yolcularla konuşuyoruz. Adamın biri “keşke
otelde kalmasaydınız misafirimiz olurdunuz” diyor içtenlikle. Karpaz burnunda
yer alan köylerde genellikle Samsun ve ötesinden Karadenizli aileler yaşamakta.
Bende aynı denizin karşı kıyısından olduğum için kolay iletişim kurup
anlaşabiliyorum onlarla.
Sipahi isimli köyden sonra yol kenarında çeşitli boyutlarda
kiliseler görünüyor. Özellikle Dipkarpaz'da yer alan kilise epeyce büyük ve
fazlaca da Grek özelliklerinden arındırılmış gibi.
Karpaz Kıbrıs haritasında parmak gibi uzanan o bölge. Barış
harekatından önce Rum nüfusun baskın olduğu yerlerden. Aslında Rumların bu
unutulmuş yerde olmalarının nedeni Katolikler. Lusignanlar adada Ortodoks
öğretisini ezmeye başlayınca piskopos Dipkarpaz ‘a kaçmış. Cemaati de onu takip
etmiş. Ayrıca adanın en ucunda yer alan ve günümüzde halen Rumlar için önemli
bir hac merkezi olan Agia Andreas manastırı da görülmeye değer. Manastır
civarında da antik Karpasia kentinin taşları var.
Dipkarpazdan güneye doğru inerseniz ki bizim minibüsteki
çiftlerden biri bunu yaptı “Altın Kumlar” plajına ulaşırsınız. Kaplumbağaların
yuva yaptığı meşhur bir plaj burası, biz ise kuzeye çıkacağız.
Kısa sürede otele varıyoruz. İnerken şoför dönüş
otobüslerinin sabahları 6 ve 7’de kalktığını, bizi otelden almamızı istersek
önceden aramamız gerektiğini söylüyor. Refleks olarak okkalı bir küfür
ediyorum. Benden böyle bir şey beklememiş olacak ki gülmeye başlıyor. Telefon
numarasını bana söylüyor ama telefonumun azizliğine uğruyor ve numarayı
kaydedemiyorum.
Şöyle bir tasvir
edeyim size etrafı. Tesise doğru ilerleyen yolun solunda bir kilise kalıntısı
var. Gerisinde de büyük bir yapıdan kalan yıkıntıların izleri. Durmaksızın
odalara ilerliyoruz. Korktuğum başımıza geliyor. Klima da yok. Ancak pervane
ile serinlitilebilen bir odadayız. Yatağın üzerine bir cibinlik konmuş
sineksavar olarak. Eşim yarın dönelim diyor, bense o daracık, pis kumsala
takmış durumdayım.
Konuyu adamlara açıyoruz. Bir sonraki gün kalmayacak
olmamızın bir problem olmadığını, ileride bir başka dönemecin ardında
kendilerine ait bir kumsalın olduğunu söylüyor. İlginçtir, Kıbrıs'a uçmadan
birkaç gün önce rastlantı eseri bu tesise rezervasyon için yanlış bir tarih
verdiğimi fark etmiş ve az bir zaman kala durumu düzeltebilmiştim.
Eşyaları bırakıp plaja yürüyoruz. Denizin görünümü mükemmel. Sahilde
az sayıda insan var. Su ise inanılmaz derecede bir berraklığa sahip ve
girildiğinde insanı rahatsız etmeyen bir sıcaklıkta. Ayrıca ne uzun süre sığ ne
de ansızın küt diye derinleşiyor. Dedim ya mükemmel bir yer. Burada da insan
ısıran balıklardan var. Oğlanın şapkası ile bunları yakalama çalışmalarım eşim
tarafından fark edilene dek başarısızca devam ediyor.
Yapacak başka bir şey yok. Oğlanla yüzdüm, fotoğraf çektim. Ardından
geri dönüp bir şeyler yedik. Yemekler iyiydi. Biraz kilise harabelerinin orada
oğlanla turladık. Üç nefli, kare planlı bir yapı. Kumtaşından yapıldığı için taşlar
epeyce hasar görmüş ama yaşı bini aşkın. Muhtemelen arada sırada gelerek ibadet
insanlardan kalan mum izleri küçük nişlerde fark ediliyor. Altında büyük
ihtimalle kripta olan bir boşluk var. Çokta kaliteli olmasa da ilginç mozaikler
görülüyor. Romalılar burada bir ticaret limanı kurmuşlar. Pek büyümemiş,
sonrasında bizim kadar çabuk olmasa da onlarda burayı terk etmeye karar verip
gitmişler.
İçeri dönüyoruz. Oğlanı tablet ile uyutmaya çalışıyorum.
Dışarıdaki devasa kertenkelelerin, tuvaletteki iri böceklerin karımın canını
oğlumu rahatsız ettiği kadar sıkmaması için dua ediyorum. Sıcak basmaya
başladı. Dışarı çıkıyorum. Hiçbir aydınlatmanın olmadığı bir yörede gökyüzünün
tüm yıldızlarına bakıyorum. Bir astronomi dersi nin sınavı öncesi gibi
bildiklerimi hatırlamaya çalışıyorum. Güzel bir rüzgar denizden karaya tam bize
doğru esiyor. Herkes gibi bizde bir müddet kapıyı açık tutuyoruz.
Bir iki saat önce yıldızlar üzerinde oğlumla
konuşmuş ve bir çocuğun sorabileceği mantıklı, mantıksız soruları yanıtlamaya
çalışmıştım.
0 Yorumlar
Yorumlarınız