Takip Et

8/recent/ticker-posts

Kıbrıs Gün 3

Sabah kalkınca ara sokaklardan ilerleyip yeni bir rotadan kahvaltı yaptığımız yere ulaştık ve karnımızı doyurup hostele geri döndük. Nebid ile konuşup vedalaştık. Kaldığımız yer fena bir yer değildi. Duraksamaksızın tavsiye ederim. Eğer Kıbrıs'a gezmek için geldiyseniz hem ucuz hem temiz olduğu için burada gönül rahatlığıyla kalabilirsiniz.

Çantaları yüklenip minibüslerin kalktığı yere doğru ilerlerken daha önceden geçmediğimiz bir sokakta kaya mezarları gördük. Gerçekten Girne sürprizlerle dolu.

Karpaz ‘a gitmek için önce Magosa ‘ya gitmek gerekiyor. Karpaz ‘a ulaşım sadece bu şekilde. Ayrıca aynı Kars'ta olduğu gibi ulaşım sabah Dipkarpaz – Magosa (sabah 6 ve 7 ‘de) , öğle ve öğleden sonra ise Magosa – Dipkarpaz (13 ve 15 ‘te) şeklinde. Bu epeyce kötü bir sürpriz oldu.

Her saat başı Magosa'ya araç var. (7 TL)Yolculuk yaklaşık 1 saat 15 dakika kadar sürüyor. Bu yolculukta Girne ile Beşparmak Dağları arası fotoğraflık fonlar oluşturan manzaralara ev sahipliği yapıyor. Dağların ardında ise artık ekili alanlar, küçük ölçekli çimento fabrikaları size eşlik ediyor kalan yolunuz boyunca. Yol üzerinde ayrıca bir iki toplu mezarı giden yolu işaret eden levhalara da denk geldim.

Magosada terminal dediklerde indik. Terminal dediğime bakmayın bir iki dükkan ve bir küçük kahvenin oradan Karpaz ‘a giden minibüsler kalkıyor.

Saat 1’e dek oradaki kahvede takılıp vakit geçirdik. İnsanlar politika konuşup baştakilerin adayı yediğini, Denktaş ‘ın yemediğini hatta son zamanlarında parasız kalıp sağa sola yazılar yazıp bu yazıların paraları ile yaşadığını anlatıyorlar birbirlerine.

Burada insanlar standart olarak “şu kadar ver, yeter” diyor ve bir şekilde o para verilmezse de gözlemlediğim kadarıyla dertte edilmiyor.

Araca insanlar doluşmaya başlıyor. Adam başı 10 TL. Aya Flion içinde 20 TL fazladan talep ediyor. Aptalı oynayıp oteli arıyorum. 5-6 TL adam başı bir şey isterler diyor karşımdaki ses. Rezervasyon yaptırırken bizi köyden alacaklarını söylüyorlardı. Hep aynı terane. Bu farka da eyvallah diyoruz.

Zaten iki gece kalmayı planlamama rağmen tesisten yana epeyce çekincelerim var. Bu esnada minibüsün şoförü ile sonradan işvereni olduğunu öğrendiğim adam kapışmaya başlıyorlar. Şoför, “işi bıraktım” diyerek araçtan iniyor. Eeee, adama araca binerken ödemeyi yapmıştım ama burada racon gördüğüm kadarıyla inerken ödeme yapmak. Bunu şoföre söylüyorum, o da uzatmıyor.

Yolda her zamanki gibi yolcularla konuşuyoruz. Adamın biri “keşke otelde kalmasaydınız misafirimiz olurdunuz” diyor içtenlikle. Karpaz burnunda yer alan köylerde genellikle Samsun ve ötesinden Karadenizli aileler yaşamakta. Bende aynı denizin karşı kıyısından olduğum için kolay iletişim kurup anlaşabiliyorum onlarla.

Sipahi isimli köyden sonra yol kenarında çeşitli boyutlarda kiliseler görünüyor. Özellikle Dipkarpaz'da yer alan kilise epeyce büyük ve fazlaca da Grek özelliklerinden arındırılmış gibi.

Karpaz Kıbrıs haritasında parmak gibi uzanan o bölge. Barış harekatından önce Rum nüfusun baskın olduğu yerlerden. Aslında Rumların bu unutulmuş yerde olmalarının nedeni Katolikler. Lusignanlar adada Ortodoks öğretisini ezmeye başlayınca piskopos Dipkarpaz ‘a kaçmış. Cemaati de onu takip etmiş. Ayrıca adanın en ucunda yer alan ve günümüzde halen Rumlar için önemli bir hac merkezi olan Agia Andreas manastırı da görülmeye değer. Manastır civarında da antik Karpasia kentinin taşları var.

Dipkarpazdan güneye doğru inerseniz ki bizim minibüsteki çiftlerden biri bunu yaptı “Altın Kumlar” plajına ulaşırsınız. Kaplumbağaların yuva yaptığı meşhur bir plaj burası, biz ise kuzeye çıkacağız.


Kısa sürede otele varıyoruz. İnerken şoför dönüş otobüslerinin sabahları 6 ve 7’de kalktığını, bizi otelden almamızı istersek önceden aramamız gerektiğini söylüyor. Refleks olarak okkalı bir küfür ediyorum. Benden böyle bir şey beklememiş olacak ki gülmeye başlıyor. Telefon numarasını bana söylüyor ama telefonumun azizliğine uğruyor ve numarayı kaydedemiyorum.

Şöyle bir tasvir edeyim size etrafı. Tesise doğru ilerleyen yolun solunda bir kilise kalıntısı var. Gerisinde de büyük bir yapıdan kalan yıkıntıların izleri. Durmaksızın odalara ilerliyoruz. Korktuğum başımıza geliyor. Klima da yok. Ancak pervane ile serinlitilebilen bir odadayız. Yatağın üzerine bir cibinlik konmuş sineksavar olarak. Eşim yarın dönelim diyor, bense o daracık, pis kumsala takmış durumdayım.

Konuyu adamlara açıyoruz. Bir sonraki gün kalmayacak olmamızın bir problem olmadığını, ileride bir başka dönemecin ardında kendilerine ait bir kumsalın olduğunu söylüyor. İlginçtir, Kıbrıs'a uçmadan birkaç gün önce rastlantı eseri bu tesise rezervasyon için yanlış bir tarih verdiğimi fark etmiş ve az bir zaman kala durumu düzeltebilmiştim.

Eşyaları bırakıp plaja yürüyoruz. Denizin görünümü mükemmel. Sahilde az sayıda insan var. Su ise inanılmaz derecede bir berraklığa sahip ve girildiğinde insanı rahatsız etmeyen bir sıcaklıkta. Ayrıca ne uzun süre sığ ne de ansızın küt diye derinleşiyor. Dedim ya mükemmel bir yer. Burada da insan ısıran balıklardan var. Oğlanın şapkası ile bunları yakalama çalışmalarım eşim tarafından fark edilene dek başarısızca devam ediyor. 

Yapacak başka bir şey yok. Oğlanla yüzdüm, fotoğraf çektim. Ardından geri dönüp bir şeyler yedik. Yemekler iyiydi. Biraz kilise harabelerinin orada oğlanla turladık. Üç nefli, kare planlı bir yapı. Kumtaşından yapıldığı için taşlar epeyce hasar görmüş ama yaşı bini aşkın. Muhtemelen arada sırada gelerek ibadet insanlardan kalan mum izleri küçük nişlerde fark ediliyor. Altında büyük ihtimalle kripta olan bir boşluk var. Çokta kaliteli olmasa da ilginç mozaikler görülüyor. Romalılar burada bir ticaret limanı kurmuşlar. Pek büyümemiş, sonrasında bizim kadar çabuk olmasa da onlarda burayı terk etmeye karar verip gitmişler.

İçeri dönüyoruz. Oğlanı tablet ile uyutmaya çalışıyorum. Dışarıdaki devasa kertenkelelerin, tuvaletteki iri böceklerin karımın canını oğlumu rahatsız ettiği kadar sıkmaması için dua ediyorum. Sıcak basmaya başladı. Dışarı çıkıyorum. Hiçbir aydınlatmanın olmadığı bir yörede gökyüzünün tüm yıldızlarına bakıyorum. Bir astronomi dersi nin sınavı öncesi gibi bildiklerimi hatırlamaya çalışıyorum. Güzel bir rüzgar denizden karaya tam bize doğru esiyor. Herkes gibi bizde bir müddet kapıyı açık tutuyoruz.  Bir iki saat önce yıldızlar üzerinde oğlumla konuşmuş ve bir çocuğun sorabileceği mantıklı, mantıksız soruları yanıtlamaya çalışmıştım.

Yorum Gönder

0 Yorumlar