Takip Et

8/recent/ticker-posts

Ukrayna Turu : Hotin

Sabah erkenden uyandım. Geceden çantamı hazırladığım için pek zaman kaybetmeksizin ev sahipleri ile vedalaşarak beni otobüs terminaline götürecek 25 numaralı minibüse biniverdim. Sabah saati otobüs öyle kalabalık oluyor ki tarifi imkansız neredeyse. Ben ve çantam o kalabalıkta ayakta epey sıkıntılı dakikalar geçirdikten sonra terminale ulaşabildik.

Hemen Hotin için bir bilet ayarlayıp otobüsteki yerime geçtim. Yanıma da az sonra yaşlıca bir kadın geçiverdi. Çıkardı domuz salamları ile doldurduğu sandviçleri yedi de yedi. O kokuya nasıl dayandım bilemiyorum.

İki saat kadar yol aldıktan sonra Hotin terminaline ulaştık. Önce valizimi emanete teslim edip kalenin yolunu sordum bilet satan kadınlara. Anladığım kadarıyla şehir merkezini geçip ilerlemem yeterli imiş. “Güzel” diye geçirdim içimden. Başladım yürümeye.

Manzara olarak bir katı çatıdan ibaret iki katlı evlerden oluşan bahçeli evlerin yanından ilerledim. Tıpkı Trakay'daki evler gibi giriş kapıları kesinlikle yola bakmıyor buradaki evlerinde. Epey bir yürüdükten sonra kaleyi gösteren ilk işarete denk geldim. Ardından bir de yerel pazar. Dönerken alış veriş yaparım diyerek sadece tezgahlara bakınıp koca karılarla selamlaşıp yoluma devam ettim.

Yol üzerinde Hotin ‘in sinagogu olduğunu yazan tek katlı bir binaya denk geldim. Adamlar takiye yapıp canlarını kurtaracaklarken inançlarını inkar etmemişler. Bunun sonucunda da gerek Ukrayna gerekse Beyaz Rusya'dan milyonlarca Yahudi gaz odalarına gönderilmiş. Bu küçücük Hotin bile çok sayıda Yahudi hemşerisini yitirmiş.  

Onca yol yürüdüm ama henüz kale görünmedi. Eğer epey zaman önceki panoları görmeseydim kesinlikle ilgisiz bir yerde olduğumu düşünebilirdim. Yol üzerinde açık olan bir tamirciye yönelip selam verdim.

-          “Pardon, dobre utro”

-          “Fortetsiya” diyerek ileriyi gösterdi gülümseyerek adam. Anladım ki kasabanın bu kale dışında gösterebileceği bir şeyi yok.

Gerçekten de yüz metre yürüdüm yürümedim ama köşeyi dönünce kalenin ana girişini görebildim. Biletimi aldım. Fotoğraf çekmek için de ekstra bir paranın ödenmesi gerekmekte. Biletimi alıp kale girişine doğru ilerlerken tezgahlarını yeni yeni açmakta olan hediyelik eşya satıcılarını da turladım. Şaşırtıcı derecede çeşitlilik mevcut.

Kaleye girdim. Daha dış kaleye girmişim. Bulunduğum yükseltiden çevreme bakındım. Aşağılarda harikulade görüntüsüyle askeri bir maniadan çok masalsı bir yapıyı andıran Hotin Kalesi var. Yanında Dinyeper Nehri ve karşı kıyıda pastel renkli köy evleri. Taş yolun sağında yer alan yenilenmiş kilise ve daha sonradan yüzyılın başına dek aktif ve sağlam olan camiden kalan yıkıntılar. Zemin yemyeşil çimen. Ve inanılmaz büyüklükte bir alanı saran dış surlar.

Hotin bizim tarihimizde oldukça önemli. 1621 ‘de Genç Osman ‘ın büyük Polonya Seferi'nin durduğu noktadır burası. Baltık Denizine ulaşma hayaliyle başlayan sefer anca buraya kadar gelebilmiştir. Bununla beraber akıncılar ve Tatarlar Polonya içlerine girip ülkeyi yakıp yıktığı için Polonyalılar anlaşma teklif etmiş ve kış geliyor diye huysuzlanan yeniçerilere olan güvensizlik nedeniyle de bu teklif kabul görmüştür. Bu anlaşma gereği kale Osmanlıya bırakılır. 1806 ‘ya dek Türklerde kalan kale üç büyük Rus kuşatmasını da bertaraf eder.

Kale ile bulunduğum alanı birbirine bağlayan açılır ahşap köprüye doğru yürürken sarışın bir adam  elindeki fotoğraf makinasını uzatarak yolumu kesti. Denememe rağmen ailenin fotoğraflarını çekemediğim için standart bir Türkçe tepki verdim.

-          “Türk müsün?” dedi tok bir sesle.

-          “Evet” dedim “Ya sen?”

Kırım Tatarı'ymış. Ben de öyle olduğumu söyleyince “kardeşim” diye birbirimize sarıldık. Adamın ailesi de bize uzaylıymışız diye bakıyorlar. Adam Ortodoks bir Kırım Tatarı. İlk kez böylesine denk geldim. “İstersen bekleyeyim” dedi, teşekkür ettim.

Kaleye girdim. Avlunun tam ortasında büyük bir kuyu var. İçerideki tüm yapılar yapısal açıdan oldukça güzel elden geçirilmiş. Misal eski depolardan birisi içinde yer alan kuşatma aletleriyle bir sergi salonu olmuş. Trebüşat gibi silahlar küçültülmüş ama pek çok araç orijinal boylarıyla sergilenmekte. Ayrıca kullanılış esasları bile detaylıca hem de İngilizce anlatılmış.

Başka bir binada ise işkence aletleri sergileniyor. Bunlarında çalışma esaslarının yanı sıra ilk ve son olarak ne zaman, nerede kullanıldıkları yazılı. Gözlemlediğim kadarıyla özellikle cadılığa karşı kullanılan işkence aletleri sıklıkla İngiltere ve Nürnberg ağırlıklı olmak üzere Bavyera taraflarında kullanılmış.

Ana kısımda ise Hotin Kalesi'ni yöneten yada o dönemde hükümetlerin başında olan liderlerin de portreleri sergilenmekte. Bizden Genç Osman ve 3.Mehmet ‘in tabloları var. Aynı binada Osmanlı dönemine ait eşyalar sergilendiği gibi kalenin etrafında yapılan kazılarda bulunan objelerde sergilenmekte. Türk dönemine dair eşyalar derin bir lüks ve sefahat dönemine aitmiş gibi sergilenmekte.

Bununla beraber pek çok yapı da kapalıydı dolayısıyla girmek mümkün olmadı.

Kaleden çıkarken Tatar ailenin beni beklediklerini gördüm. Muhtemelen epeyce eklemiş olmalılar. Adamın ilk dediği, “kardeşim sana yemek ısmarlamak istiyorum” oldu.

Yük olmak istemedim, otobüs biletimin olduğunu söyledim, iptal edersin dedi. Atladık arabasına. Bir aylık tatilinde eşi ve iki küçük çocuğuyla beraber Ukrayna'yı turladıklarından bahsetti. Bagajı açtıklarında Türk ırkının göçebe genlerinin kaybolmayacağını anladım. Araba tıka basa eşya dolu ve rahatlıkla da hareket edebiliyorlardı.

Yol boyu konuştuk. Doktormuş, kendi gibi Tatar olan eşi ise öğretmen. Ben Türkçe o Tatarca konuştu ve bir iki kelime dışında sorun yaşamadık. Özellikle bizim "kompüter" yerine kullandığımız “bilgisayar” kelimesinin dahice olduğunu defalarca söyledi. Gönüllü doktor olarak gittiği Rus Savaşı'nda arkadaşlarının pek çoğunun dönemediğinden, savaşın kötülüğünden bahsetti.

Sonra dayanamadı, beni otobüs köşelerinde yollara bırakamayacağını söyleyip üşenmeden beni Kamyanets ‘e dek getirip ana merkeze bıraktı. ( Ben demesem bana otelde arayacaktı) Sonrasında benimle vedalaşıp tamamen ters yöne, Çernivtsi ‘ye doğru yol aldı.

Bana gelince belki de hayatım boyunca ilk defa bir hemşehrim olduğu için kendimi ayrıcalıklı hissettim.

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar