2. Dünya Savaşı tarihine meraklı insanlar için gerek Zaporizhia
gerekse Harkov tanıdık isimler. Bakalım ne görecek, ne öğreneceğim diye yola
çıktım.
Atlasglobal sponsorluğundaki gezimin ilk durağı bu kez Zaporizhia oldu. Yanımda bu kez bir de Hintli arkadaş var. Hintlilerin eğer turistik amaçla geliyorlarsa Ukrayna vizesi alması epeyce zorlu oluyor benden söylemesi.
Ben hızlıca geçiverdim kontrolden. Ama bizim Hintli yüzünden
üç saat kadar bekletildik. Normalde 18:30 gibi eve varmayı planlıyorduk ama 19
‘u çoktan geçmişti anca çıkabildik. Askerlere rica ettim, ev sahibesini
gecikeceğimize dair haberdar etmek için arattım. Adamlar da beni sopayla
kovalamak yerine sağ olsunlar isteğimi yerine getirdiler.
Epey geç kalmış olmamıza rağmen taksiciler hemen yapıştı.
200 grivnaya götüreceklerini söyleyen bu sevgi kelebeklerini ekarte ettim. Gelen
4 numaralı minibüse binip aracın ilk durağına kadar gidip oradan tekrar bir
başka 4 numaraya binip şehir merkezine ulaştık. (4 grivna)
Şehrin fazla bir özgünlüğü yok. Her eski Sovyet şehri gibi
içi heykellerle dolu devasa parklar, şehri yarıp geçen upuzun bir caddeden
ibaret burası da. Kahvaltı için dolanırken şehrin pazarında bulduk kendimizi.
Burada patatesin, mantarın türlüsünü bulmanız mümkün. Aynı şey et ve et
ürünleri içinde geçerli ama ağırlıklı domuz eti mevcut.
Caddeye dönüp bizi Khortytsia (Hortitsiya) Adası'na
götürebilecek bir araç bulabilmek için beklemeye başladık.” Fortetsiya” ve
“Zaporijya Ziç” dışında bana yardımcı olabilecek tek bir kelimem yok. Neyseki
adamın biri İngilizce biliyor da bize yardım edebildi. Adamın tarifiyle önce
minibüsle Metalurg durağına gittik. Oradan bizi adaya götürebilecek bir minibüs
aradık ama yok. Kime sorduysak bizi yolun karşısındaki ayrı bir durağı
yönlendirdi istisnasız.
Burada taksi tutalım dedik. Adam 60 grivna dedi. Eyvallah dedik. Adaya geçip bizim bölgeye girdik.
Zaporizhia kökenli Zaporog Kazakları Ukraynalılarca ataları
sayılmakta. Özellikle son yıllarda Kazak kimliği Ukrayna milliyetçiliğinin
temel taşı olarak gösterilebilir. Meşhur Taras Bulba da bu ekipten.
Kalenin içinde ahşaptan yapılmış büyükçe bir kilise var. Ada
olsun kıyılar olsun ormandan ibaret zaten. Malzeme bol. Öte yandan idari
işlerin yürütüldüğü odalar, hetmanın (ataman kelimesinden bozma, kazakların
liderine verilen ad) yaşadığı bina vb hep burada korunmuş. En güzel oda ise
kazakların kullandığı pipoların sergilendiği, aynalarla hacim kazandırılmış
oda. Kazak kültüründe pipo içebilmek yani tütün kullanabilmek erkek olmanın bir
adımı olduğundan pipoların toplumdaki yeri epeyce önemli imiş.
Kalede dolaşırken sarhoş bir abimiz yanımdaki Hintliye
bulaşmaya kalktı. Muhtemelen alacağı tepkiye göre bir şey bahane edip kavga
çıkaracaklardı. Ben olaya müdahil olunca benim nereli olduğumu sordular.
“Sırbım” deyince diğer bir iki arkadaşı daha yanımıza gelip benle tokalaşıp
defolup gittiler.
Kaleden çıkıyoruz. Haritaya göre epey eski bir mezar alanı
olması gerekiyor. Patikaları izleyip bulmaya çalışıyoruz. İlk keşfettiğiz kısım,
ortasında menhiri andıran, yağmurlarla aşınıp küçülmüş taşların yer aldığı gene
biraz daha küçük taşlarca çevrelenmiş alan. Bu kısmın bir mezar ayda tören
alanı olduğu düşünülmekte.
Buradan az daha ilerlediğimizde ise totemi andıran üç ahşap heykel bizi karşılıyor. Muhtemelen burası bir başka sunu alanı olmalı. En kenardaki totem kadına ait. Fakat üç heykelinde alnında haç olması ana bir “acaba” dedirtiyor. Batıdaki gibi bir tür Hristiyanlık ve önceki inançların harmanlandığı bir geçiş inanışı mı, bilinmez.
Tekrar kaleye giden yola dönüyoruz. Adanın bu taraftaki uç
noktasında bir tarih müzesi olması gerekiyor ama kapalı. Biz de Ukrayna ve AB
bayraklarının yan yana dalgalandığı tepeye tırmanarak etrafı seyrediyoruz.
İlerilerde dünyanın en büyük hidroelektrik santrallerinden birisi olan Dinyeper
Barajı var.
Ama 41 ‘de Almanlar buraya ulaşınca Stalin ‘in verdiğine
inanılan bir emirle, Alman ilerleyişini yavaşlatmak için barajın patlatılması
emredilmiş. Bir intihar timi görevi üstlenerek barajı havaya uçurmuş. Sonucunda
ise Almanlar ilerleyişlerinin yönünü değiştirip kuzeye doğru sarkmışlar; buna
karşın Dinyeper Nehri kıyısındaki on binlerce sivil ise aniden gelen sel
nedeniyle boğulup ölmüş.
Zaporizhia 2. Dünya Savaşı'nda epey önemli bir yere sahip.
Zaten parklardaki anıtlara baktığınızda da bunu görebiliyorsunuz. Almanlar
Rusya cephesinde duraklamaya başlayıp cephede takılınca Adolf Hitler suçluyu
hemen bulur. Alman generallerin cephedeki yeteneksizlikleri… Generaller
Hitler'i gerçekleri görebilmesi için davet ederler. O da kendisinden
beklenmeyecek şekilde Kurt İni ‘nden çıkıp uçakla Zaporizhia’ya gelir. Olayı
sonradan, ele geçirdikleri Alman esirlerden öğrenen Ruslar büyük bir fırsatı
kaçırdıklarını fark ederler. Büyük bir saldırı ve yüksek kayıplarla da olsa
Hitler'i ele geçirme fırsatlarının olduğunu görmüşlerdir. ( Stalin için hiç bir
kayıp yüksek değildi. Sadece istatistiki bir değerden ibaretti)
Adadan dönerken öteki kıyıya kadar yürümek zorunda kaldık.
Bu kısımda görsel bir şey yok. Aslında, dürüst davranmak gerekirse adayı
saymazsak şehrin turist çekebilecek pek bir artısı da yok.
O nedenle Zaporizhia sabah gelip adanın gezilebileceği ve
ardından başka bir şehre geçilebilecek bir şehir.
0 Yorumlar
Yorumlarınız