Gün 4
Ayaklarım davul gibi. Bunun nedeni iki gündür yaptığımız aşırı yürüyüş hem de ayakkabılarımın içinde su toplayan ayaklarımın şişmesi. Bugün Moskova'dan ayrılıp Petersburg'a uçacağız.
Çıktık dışarı. Ama uyandığımız saat ile çıktığımız saat
arasında tahmin ettiğimizden fazla zaman nasıl geçti bilemiyorum. Kahvaltıyı es
geçmek zorunda kalıp doğruca metroya yöneldik. Ansızın kalakaldık. Metroya
girdik ve öylece kaldık. Bineceğimiz hattı biliyoruz ama nerede olduğunu
kavrayamadık. O sırada bir kadıncağız geldi nereye gideceğimizi sordu.
Söyledim. Bir cevap vermeksizin kendisini takip etmemizi işaret etti. İzledik.
Epey bir süre gittikten sonra bizi bir platformda bırakıp vedalaşıp yoluna
gitti. Moskova'nın insanı on numara.
Metroya bindik. Şehrin diğer bir havalimanı olan Şmeyetrovo ‘ya gideceğiz. Bunun için metrodan inip aktarma yapmak için bir otobüse bineceğiz ama otobüs ne sürede gider emin değiliz. Moskovalı taksiciler için iç açıcı bir şeyler söylenmiyor. İner inmez koşarak caddeye ulaştık. Nuh tufanından kalma bir taksi kenarda durmakta. Girdik taksiye o sırada da bizi havalimanına götüreceğini bildiğimiz otobüs önümüzdeki durağa yanaştı. Bir kere girdik, oturduk diye inemedik. Babacan tavırlı şoför zerre İngilizce bilmiyor. Bastı gaza. Birkaç dakika sonra, adamın tipinden hiç ummadığımız manevralarla durgun trafiği hissetmeksizin epeyce de ilerledik. Az sonra bizden yarım saat önce kalkması gereken havalimanı otobüsünün kilitlenmiş trafikte hareketsizce beklediğini görünce taksicimize dua etmeye başladık.
Az zaman sonra, zorlukla da olsa uçağa yetiştik. Taksiciden
para üstünü almadık. Zaten tahmin ettiğimizden, hatta rehber kitapların
dediğinden bile daha ucuza getirmişti. Artı, taksimetrede yazandan bir kapik
bile fazla istememişti. Bizde gayet gönlümüzden kopan bir bahşiş bıraktık.
Rahat bir uçuş oldu.
Gerçi uçakta ikram olmaması, hala kahvaltı yapmamış olmamız can sıkıcı olsa da
yapacak bir şey yok. İndik. Petersburg'da ilginç ve bence güzel bir uygulama var
bagajların alımında. Siz bagajınızı alıp çıkarken elinizdeki bilet ile bagajınızdaki
etiket kontrol ediliyor. Uyum varsa çıkabiliyorsunuz.
Bir maşrutka bir metro yapıp otelimizin olduğu caddeye ulaştık. Burada metro hattında katarları göremiyorsunuz. Duvarlarda demir kapılar var. Araçlar gelince kapılar açılıyor, insanlar medenice çıktıktan sonra platformda bekleyenler aynı şekilde vagonlara geçiyorlar. Demir kapılarda ardından otomatik olarak “dannn” diye kapanıyor. Hiç bir sensör falan yok. İngilizce bilen birisine de pek rastlayamadığımız için hiç arada kalan olmuyor mu gibi soruları soramadık.
Oteldeyiz. Çok önceden
odayı tuttuğumuz için normalde önünden bile geçemeyeceğimiz bir otelin
içindeyiz. Rusya'da konaklamanız üç günü geçiyorsa bunun resmi kuruluşlara
kaydedilmesi gerekiyor. Bu işi bizim yerimize otel yaptı. Biz ise bu sırada
uçsuz bucaksız Nevsky Caddesi'nde yürüyüp
bir ön kontrol yaptık. Yemek yedik, magnet vb gibi nesnelerin fiyatlarını
yokladık. Caddeyi anlatmayı da yarına bırakıyorum.
Petersburg'ta üç günümüz var. Bu ilk günü başladı ve aslında
yaptığımız bu keşif faaliyetinden ibaret. Yarın Hermitaj'a giderken buradan
tekrar geçeceğiz. Sonrasında Peter ve Paul Kalesi ve Askeri Müze ile bitirmiş
olacağız. Son gün ise ara sokaklar, kiliseler, Dostoyevskiden kalanlar gibi
atraksiyonlarla geçecek. Yazlık saraya gidebilme imkanımız yok. Gerçi
Petersburg upuzun bir cadde (Nevsky Prospekt oluyor bu) ve hermitajdan ibaret
gibi görünse de o upuzun caddeden açılan caddelerin hemen hemen hepsinde
birilerinin sarayları vb var.
Petersburg çok yeni bir şehir. Ama bu şehrin ismi bu kısa sürede o kadar çok değişmiş ki anlatması zor.
Petro batılı düşünen
bir çardır. Moskova'yı fazla doğulu ve tutucu bulur. Zaten Kremlin 'den,
soylulardan ve bürokrasisinden de nefret etmiş, üstüne bir de canını zor
kurtarmış olduğu bir olayı atlatmıştır. Ülkesinin potansiyeli olduğunu düşünür.
Ama elinde tek bir limanı vardır, o da aylarca kuzeyde, hava koşulları
nedeniyle kapalı kalan Arkhangelsk.
Mayıs 1703 ‘te İsveçlilerin kurduğu Nyen kasabasını ele
geçirir. Neva nehrinin kıyısında Finlandiya Körfezi'nin ağzında, olası İsveç
saldırılarını göğüsleyecek ilk garnizondur burası. Çar, hem kendi isminin
geçmesi hem de kutsiyet taşıması için şehre Sankt Petersburg adını verir. İsmi
1914 ‘te Almanlarla yapılan savaştan sonra Petrograd olur. Böylelikle şehrin
adı Alman unsurlarından arındırılır. 24’te ise Lenin ‘in ölümünden beş gün
sonra ise Leningrad. 1991 ‘de tekrar Saint Petersburg oldu.
İlk önce Peter ve Paul Kalesi inşa edilir burada. Aleksandır Menşikov ‘un gözetiminde, Rusya'nın hemen hemen her köşesinde toplanan on binlerce köylü ve binlerce İsveçli savaş esiri şehrin inşasında çalıştırılır. On binlercesi bu süreçte telef olur ve şehrin temellerine katılır.
1712 ‘de başkentin unsurları Moskova'dan buraya nakledilmeye
başlanır. 1721 ‘de İsveçliler ile yapılan anlaşmadan sonra Petro, yeni
başkentin Petersburg olduğunu resmen ilan eder.
Sonrasında şehir İtalyan mimarların elinde büyür de büyür. Şehir
Rusya'nın yaşadığı çalkantılardan elbette etkilenir ama batıda olmanın avantajı
ile hasarı her zaman asgari düzeyde alır. Bugün bile konuştuğunuz
Petersburglular ailelerinde mutlaka Alman, İngiliz ya da Hollanda asıllı
birilerinin olduğundan bahseder. Dostoyevski romanlarından da
hatırlayacaksınız, ev sahipleri, zenginler genelde Alman dullardır.
Şehir pek çok ayaklanmaya
şahit olur tıpkı bunların oldukça kanlı bir şekilde bastırılmasına da olduğu
gibi. Üç çar burada suikaste kurban gider ve tarihi bir ironi olarak bunlardan
Peter ve Paul isimlileri isimlerinin geçtiği adadaki katedralde yatarlar.
Beyaz Ordunun saldırısını Stalin'in daha sonraları hain ilan ettiği Troçki püskürtür. Almanların 1.Dünya Savaşı sonrası çarlığın düşmesi üzerine vazgeçtiği saldırı büyük savaşların ikincisinde Naziler tarafından yapılır. 872 gün sürer şehrin kuşatılması ve bir milyondan fazla insan kaybeder şehir. Ölenlerin çoğu açlıktan ölmüştür ama Nevski Caddesi'nde bile dolaşanları Nazi keskin nişancılar vurmuştur.
Benim için önceleri olmazsa olmaz bir şehir değildi
doğrusunu söylemem gerekirse… 12 isimli beş kalın kitaptan oluşan Danilov Beşlisi
bu şehirde geçmekteydi ve şehir ve tarihi kurguya öyle güzel yedirilmişti ki
şehri merak etmeye başladım. Sonrasında kitapların yazarı Jasper Kent ‘e
attığım mail yazar tarafından yanıtlandı ve aramızda bir nevi bir ahbaplık
oluştu. Petersburg yazılarımı kendisine teşekkürlerimle adıyorum.
0 Yorumlar
Yorumlarınız