Sabah gayet dinç bir şekilde kalktık. Otel sessiz. İstanbul'dan getirdiklerimizle kahvaltıyı
aradan çıkartıp dışarı fırladık.
Balık Çarşısı'nda gene hayat yok. “Eyvallah”, deyip Gold souq durağında 8 numaralı otobüsü beklemeye koyulduk. Gold souq durağı aynı addaki metro istasyonun hemen yanında büyük bir durak. Buradan terminal 2 ‘ye de direkt olarak giden araçlar mevcut.
Neyse, 8 numara geldi. Otobüslerin ön kısmı bayanlara ve
ailelere ayrılmış. O nedenle bize karışan olmadı. Arada bir kol cinsiyetleri
ayırıp namusları kurtarıyor.
İlk önce Ghubaiba durağına geldik. Gubeyba diye telaffuz ediliyor. Burada içinde büyükçe bir Carrefour olan bir alışveriş merkezi de bulunuyor.
Yol üzerinde şunu anlıyoruz. Dubaililer çölü alt etmiş. Yer
gök minimum su kullanımıyla yemyeşil yapılmış.
Otobüs sahil yolunda ilerliyor. Kağıt üzerinde sahil yolundayız ama gördüğümüze göre sahilden uzaklardayız. Epeyce yürümek gerekecek denize ulaşabilmek için. Önce Dubai Hayvanat Bahçesi'ni ardından ilk modern AVM'lerden Mercato Mall ‘u geçiyoruz. Yol üzerinde anladığımız şu. Başta diş olmak üzere çok sayıda estetik müdahale yapan mekan var. Konaklama amaçlı yapılarda ise çöl rüzgarlarını daha doğrusu çölün kumunu engellemek için yüksek duvarlar var. Bahçelerdeki hurma ağaçlarına bakıyoruz, dalları yaprakları kum kaplamış bile.
İlerilere bakınıyoruz. Açıkta dünya ülkelerinin yer aldığı
“The World Islands” olmalı ama kıyıdan fark edilen bir şey yok.
Yola tam gaz devam. Otobüs durakları birbirine çok yakın.
Ama elli derecelere yakın Temmuz, Ağustos sıcaklıklarında bu bir mecburiyet
olmalı. Duraklar bile klimalı. Gerçi çoğunun içi problemli, klimalar
çalışmıyor, ekranlar bozuk ama olsun.
Dubai Kanalı'nı da aşıyoruz. Bizim Yelken Otel de denilen Burj
Al Arab epeyce uzaktaymış.
Yeni AVM’lerden Sunset
‘i de geçiyoruz. Bu yapıların arkası halk plajlarının olduğu yerler. Ama en
iyisine gidiyoruz.
Sonunda Burj Al Arab göründü. İndik. Sağlam bir rüzgar mevcut. Denize yaklaştıkça rüzgarın şiddeti de artıyor. Dubai de üşüdüğümüz yetmezmiş gibi rüzgarın savurduğu kumlar can da yakıyor.
Gene de plaj ana baba günü. Otelin en iyi göründüğü yer
burası. Ama deniz dev dalgaların eşliğinde yemyeşil. Kim bilir nerelere kadar
kum. Girmek mümkün değil. Otele bakınıyoruz. Muhtemelen bu otele bundan daha
fazla yaklaşabileceğimi sanmıyorum. Jet sosyeteye en yakınlaştığım an olarak
kişisel tarihimi güncelliyorum.
Dönüşe geçeceğiz. Hedef Mall of Emirates ardından da Dubai
Mall. 81 numaralı otobüse biniyoruz. Tarifeye göre Mall of Emirates ‘e gitmesi
gerekirken geldiğimiz yoldan dönerek direkt Dubai Mall ’a ulaşıyoruz.
İnanılmaz gibi geliyor kulağa ama dünyanın en büyük AVM ‘lerinden birisinin giriş kapısının hemen önünde bir otobüs durağı var. Burada ayrıca dünyanın en yüksek yapısı olan Burj Al Khalifa da burada. Dubai Mall ‘a girmeden kafamı kaldırıp bakınıyorum gökdelene. En ufak bir estetik artısı olmaksızın yapılmış devasa bir beton ve çelik kütlesi. Çölün kaygan kum temeline öyle bir ağırlıkla yükleniyor ki zamanla kayıp devrilmemesi için 500 senelik bir Türk buluşunu kullanmışlar. Tıpkı Tac Mahal ‘in inşasındaki gibi yüzlerce metrelik çok sayıda kuyu açarak çölün kum zemininin altına inip sert zemine ulaşmışlar. Binayı taşıyan temeller çöl kumunun da altında anlayacağınız. Lübnanlı Hariri ailesinin EMAAR firmasının olayı tüm bu binalar.
AVM ise dehşetengiz. İçeri giriyoruz ve bu heyüla binanın
daha da yüksek versiyonunun maketi bizi karşılıyor. Şu an için yüksekliği için
bir şey denmese de maliyetinin çok milyar dolar olacağı söyleniyor. Çok kısmına
siz kafanıza göre bir rakam koyarsınız artık, Dubaili zengin abiler bir rakamı
henüz netleştirebilmiş değiller.
İki adım ilerliyoruz.
Mekanın akvaryumunun dış yüzeyi ile göz göze geliyoruz. İçeride temizlik yapan
abilerin yanından devasa iki köpek balığı geçip gidiyor. Dev mantralar adeta
birer dev deniz kelebeliği gibi süzülüyor yüzeye yakın bir şekilde. İçeri girip
akvaryuma göz atmak var aslında.
Dubai Mall içindeki insan manzaraları ile dün dolaştığımız kısımda denk geldiğimiz tipler arasında inanılmaz bir uyumsuzluk var. Mekanın içi Hintli ve Çinli turist gruplarından geçilmiyor. Kasıntı bir şekilde dolaşan İngiliz ve Amerikalı olması muhtemel hatunlar ve sere serpe dolanan Slavik kadınlar… Kalabalığın bir sebebi de meşhur Dubai Shopping Fest. Çoğunluğunun adını dahi duymadığımız mağazalarda dolaşırken şaşırtıcı derecede ucuz ürünlere de denk geliyor ve meşhur Dubai Shopping Fest içerisinde 30 dirheme eşime bir çanta alıyoruz.
Yemek vakti. Fiyatlar
tutturabildiğine. Bizi Burger King paklar diyerek işimizi görüyoruz. Yanımızda
bir arap hatun ama gayet frapan ve modern kıyafetler içinde. Çocuklarının
üzerinde ise PSG formaları. Bizim takımlar Müslüman kimliğini kullanarak
buralarda tutunamaz mı? PSG ne ki? Gerçi yukarılardaki devasa spor mağazalarının
birinde milli takım formasına denk gelmiş 300 dirhemi zorlayan fiyatı ile
apışıp kalmıştık. Gerçi mekanda normal fiyata bir şey yoktu.
Mesela 5000 dirheme otomobil lastiği takılmış gibi duran dağ bisikletlerinden alabiliyorsunuz. Ya da 200 küsur dirheme sırt çantası. Bu sırt çantasına bir aparat yerleştirilmiş, dediklerine göre lağım suyunu bile arıtıp içilir hale getiriyormuş. Böyle standart nesneleri ıvır zıvır eklemeler yaparak bir nevi farklılık elde etmişler.
Koca binada ücretsiz internet yok. AVM ‘nin sistemine log in
olup TR telefonunuzun numarasını girerek aldığınız kodla geçici bir süreliğine
bağlantı sağlayabiliyorsunuz ancak.
Mekanın bahçesi denilebilecek kısma çıktık. Burada devasa
bir havuz var. Her akşam altıda ışık ve ses gösterisi varmış denildiği için
bekleyebiliriz diyoruz. Bahçede takılıyoruz. “Günaydın” burada bir et lokantası
açmış. İyi de yapmış.
Tekrar içeri dönüp vakit geçiriyoruz. Devasa elektronik
mağazalarında dolanıyoruz. Bilmediğim, duymadığım markalarda harikulade görünümü
olan telefonlar var. 400 dirhem bunlar genelde. Ama asıl satış rekorları kıran
Iphone X. Elime alıp şöyle bir tartıyorum, sağına soluna bakınıyorum ama pek
bir artısını hissedemiyorum.
Fotoğraf makinaları ve lensler için yanıma gelen Uzakdoğu'lu satışçı bayan “inanılmaz” fiyatlardan bahsediyorsa da fotoğraf makinam için batarya bulamıyorum.
Saat 6 ‘ya geliyor. Akşam ezanı okunuyor önce. İlk defa bir
arap ülkesinde düzgün bir ezan dinliyorum. Hoşuma gidiyor. Ardından Burj Al
Khalifa üzerinde ışık oyunları başlıyor; hemen ardındansa havuzda fıskiyeler
bir müzik eşliğinde turuncu, sarı ve pembe ışıklarla beraber oynamaya başlıyor.
Sağlam rüzgar var. Epeyce ıslanıyoruz ama kimsenin umursadığı yok. On dakika
kadar sürüyor, sürmüyor ama bitişle beraber tüm kalabalık dağılıyor. Turizm
bürolarına uğrayıp Umman‘a geçen turlara bakarız diyorken dalıp gidiyoruz.
Kendimize geldiğimizde baba, oğul Virgin Store içerisinde dolanıyorken
buluyoruz kendimizi.
Bizi otelimize
taşıyacak metroya dek dakikalarca yürüyoruz. Ne kadar yürüdük bilmiyorum ama
bir ara bu yol hiç bitmeyecek gibi geldi. Meğer bu daha başlangıçmış. Ardından
binebileceğimiz bir metronun gelmesini bekliyoruz. Beşinci araçta “İstanbul'dan
geldik, metrobüse iş çıkışı binen insanlarız” diyerek kapıdaki tipleri yarıp bir
iki adım içeri atabildik. Aklım arka cebimdeki cüzdanımda. Sahip değiştirmesi
olası geliyor. Neyse bir problem olmadan Burjuman Metro İstasyonu'nda bizim
hatta aktarma yapıyoruz.
Tıpkı Doha'daki gibi iş çıkış saati bambaşka şartlarda
yaşanan bir deneyim oluyor.
0 Yorumlar
Yorumlarınız