Takip Et

8/recent/ticker-posts

Balkanlarda... Yeniden. Gün 6 - Frusca Gora

Planlarımıza göre öğleden önce Frusca Gora ‘yı turlayıp günün kalanında Sremski Karlovci ve Veziraç ‘a gidip Petervaradin Savaş Anıtı'na uğrayacağız. Gönül İndije üzerinden Salankamen ‘e geçip oradaki savaş alanına da uğramayı istiyor ama pek mümkün değil bu. Her ikisi de okullarda okutulan tarih kitaplarında yazmayan, pek bilgi sahibi olunmayan önemli savaşlar. İkisini de kaybetmişiz. İkisini de karşı taraf kutluyor yada en azından yıl dönümlerinde elçilik düzeyinde anma törenleri düzenliyorlar.

Yola çıkıyoruz. Bugün yakınlardaki başka bir hostele geçiş yapacağız. Bizim hostele çok büyük bir grup gelince bizden böyle bir ricaları oldu. Ardından kaldığımız gece için bir indirim yaptılar ve bize yakın Nicola Tesla isimli bir hostele geçiş yapmayı kabul ettik.

Neyse saat itibariyle hostele giremediğimiz için çantayı bırakıp otobüs beklemeye başladık.

Otobüs geldi. Zerre İngilizce bilmeyen şoför 160 dinarımızı alıp bizi Beoçin'deki son durakta bıraktı. Telefonumdaki gps “monastirski put”  yani manastır yolu diye bize yolu gösterdi bir bakıma. Bizim adadaki tur başlangıcına benzeyen bir yerden giriş yaptık. Allah'ın dağında bu kadar polis ne arıyor bilemedik.

Frusca Gora Osmanlılardan kaçan Sırp ruhbanların kurduğu bir manastırlar topluluğu. İlk kurulduğunda otuz kadar manastır varmış. Zamanla sayılarıepeyce azalmış. Başlangıçta Osmanlı pek ilgilenmemiş buradakilerle, Avusturyalılarda üzerinde durmamış. Amerikan Hava Kuvvetleri Novi Sad ‘ı bombalarken buradaki bir kaç manastırı vurarak görevini yapmış.

İlk vardığımız manastır Beoçin Manastırı. Bizim kayıtlar bu tapınaktan bahseden en eski kayıtlar olarak 1566 yılına denk düşüyor. Uzun süre atıl kalan manastır son kırk yıldır gayet aktif. İnanışa göre burada çocuk sahibi olamayan kadınlar şifa buluyor. Pek bir numarası yok.

Manastırın sağından ormanın içlerine bir yol gidiyor. Başladık adımlamaya. Googlemap burada da sınıfta kaldı. Asfalt yol kayboldu ve üzeri yapraklarla kaplı orman içi patikalara dönüştü. Yol üzerinde gayet metruk ve bir o kadar ürkütücü görünen bir evin yakınlarında duran kadına yolu sordum ve gösterdiği yöne ilerlemeye başladık. Bir müddet sonra artık yol yoktu.

Zamanında bir yol açılmış. Ama o zaman ne zamanmış bir şey demek güç. Genelde yokuş çıkara, bata çıka ilerliyoruz. Arada kardeşime isterse dönebileceğimizi söylüyorum ama kız devam edelim diyor sadece. Sıklıkla kesildik ve ter içinde kaldım. Kazağımı çıkarıp belime sarıp yola devam ediyorum. Erircesine terlemem sona erdi en azından ama halen düzgün bir yol yok. Arada kısa süreli de olsa düzlüklere ulaşıyoruz ama bu mutluluk uzun süreli olmuyor. Devam ediyoruz. Buradan bahseden internet siteleri kurt, tilki gibi hayvanların varlığından bahsetse de henüz hiç bir şey görmedik.  Zaten birkaç dakikadır adım attığımız yerlerde incecik örümcek ağlarına takıldığımızdan epey ıssız yerlerde dolandığımızı anladım. Halbuki ben, tıpkı Belgrad Ormanları yada Çamlıca Tepesi'ndeki gibi özel düzenlenmiş, işaretli yollarda yürüyeceğimizi sanıyordum.

Arada karşımıza bu ıssızlıkta birisi çıksa ne yaparım diye düşünmüyor da değilim.

 

Sonunda epey bir zaman geçtikten sonra asfalt yola ulaşıyoruz. Artık kesseler doğu dışında bir yöne gideceğimiz yok. Arada sırada araçlar geçiyor ama yürüyen kimse yok. İnternet bir yerde çekince tüm haritaları indiriyorum. Rakovaç'tan aşağı inip Ledinci 'deki gölete gideriz diyorduk ama bu da olmayacak sanırım.

Yürüyerek bir yol ayrımına ulaşıyoruz. Buradan çeşitli yönlere gidebileceğimizi ağaçlardaki oklardan anlayabildik. Rakovaç ‘a gideceğiz. Hava bozuyor ama henüz yağmadı neyse ki. Yürüyoruz ve Rakovaç Manastırı'na geliyoruz. Sabah otobüsü buraya da uğramıştı ve ben bu binayı bir okul sanmıştım. Manastırın yola bakan kısmı bir lise binasını andırıyor. Ama arka bahçeye girdiğinizde Bizantik bir kilise yapısına ulaşıyorsunuz. Onun dışında otantik bir şey yok.

Otobüs bekliyoruz. Tabelada yazan saatlerin hiç birinde bir araç gelmedi. Yakında hava da kararacak ve dahası ortada taksi vb de yok. Adamın biri bize adres soruyor. İlerideki Rakovaçki Kamenolom denilen yere fotoğraf çekmeye gidecekmiş, yolu soruyor. Bir iki km daha gitmesi lazım. Levhasını görmüştük. Kamenolom dağa oyulmuş, mağaramsı manastır anlamına gelebilecek bir sözcük. Abi, kardeş bize garip gelen ise adamın bu saatte fotoğraf çekmeye o bölgeye gidiyor olması ki gün bitmekte, ışık az neyin fotoğrafını çekecek bilinmez.

Gelen giden olmayınca 4,5 km kuzeye, Tunaya dek yürüyüp ana yola çıkalım oradan sonrasında şansımızı deneyelim diyoruz. Otele uzaklık 22 km kadar.

Neyse ki yolun yarısındayken, otobüs duraklarında adı geçmeyen bir otobüs geliyor ve dönüş yolunda bizi alıp şehir merkezinde bırakıyor.

Epey yürümüş olmalıyız. Haritaya bakınca pek bir mesafe katetmemiş gibi görünsekte ayaklarım başka şeyler diyor.

Yorum Gönder

0 Yorumlar