Sabah kalkıp gene Kuzey Garına
yollandık. Çıkarken kaldığımız dairenin anahtarını posta kutusun attık, hepsi
bu.
Tren boş sayılır. Kuzeye doğru tıngır mıngır giderken havada soğumaya başlıyor. Bükreş ‘in gri gökyüzü burada da kendini göstermekte.
Daha da ilerlediğimizde artık yağmur
yağmaya başlıyor. Gri gökyüzü arada
sırada yıldırımlarla aydınlanıyor. Rengarenk yapraklı ağaçlar tren yolunun iki
tarafındaki tepeleri sarmış durumda. Yoğun ağaçlıkların arasında gitmek pekte mümkün
görünmüyor. Burada bir zamanlar Türk askerlerinin dolandığını düşünüyorum.
Bilmediğiniz topraklarda ilerleyen atlı öncüleri düşünüyorum. Aklım almıyor.
Meşhur Transilvanya'ya girdim. Vampiriyle, Kurt adamıyla, Strigoi ‘siyle
Transilvanya'dayız.
Tren istasyonundan çıktığımda ürkmedim
değil. Çingene çocuklar yaşlıca bir adamı amaçsızca devirip kaçıştılar ve kimse
de müdahil olmadı. Halbuki otobüs durakları ile istasyon çıkışında kalan alanda
oldu her şey ve ortalık epeyce kalabalıktı.
Halk burada pek İngilizce bilmiyor. Neyse
ki önceden kullanmamız gereken otobüsü tespit etmiştim. Gelince içine atladık.
Kısa sürede hıncahınç doluverdi. Meydana gelince de anlamam zor olmadı. Devasa,
kararmış bir kilisenin olduğu meydanda indik.
İlk önce Kara Kilise'ye gittik. Viyana ile İstanbul arasındaki en büyük Katolik Kilisesi bu. Buradaki ilk kiliseyi Moğollar yıkmış. 1421 ‘deki Türk akınları yeni yapılana çok büyük hasarlar vermiş. 1689 yılındaki büyük yangında kavrulan duvarları nedeniyle günümüze ulaşan ismini almış.
Buradan ara sokaklara sapıp tepeye
doğru ilerlemeye çalışıyoruz. Ana meydandan çıkıpta ara sokaklara girince
kendimi sanki Novi Sad ‘ın arka sokaklarında gibi hissettim. Burada yaşam yok
gibi.
Tampa Tepesi'ne çıkabilmek için teleferiğe bindik. Aslında yürünebilir ama zaman dar.
Tampa Tepesi Braşov ‘u en güzel
görebileceğiniz yerlerden biri. Buradan Poiana Braşov'a uzanan yürüyüş rotaları
var. Fakat bizden birkaç ay önce burada iki turiste ayılar saldırmış ve
öldürmüştü. Japonlar belirli rotalara, ayıları uzak tutan sinyaller yayan
aygıtların olduğu sistemler kurmuşlar söylenene göre.
Romanya kaybolan turist sayısı
açısından büyük bir rekoru da elinde tutmakta. Ne olduğu bilinmeksizin kaybolan
binlerce gezgin var söylenenlere göre. Muhtemelen soyulup öldürülen, ormanda
kaybolan insanlar vardır ama “binler” bana abartı bir rakam gibi geliyor.
Gerçi biz de kaybolmanın eşiğinden döndük. Tampa Tepesi'nde, funikulardan çıkıp sağ tarafa giden yolu takip edip sonuna ulaştığınızda seyir terası gibi kabul edebileceğiniz bir yer var. Buradan baktığınızda tüm eski kenti, tepenin yamacında yer alan Hollywoodvari “BRAŞOV” yazısını bile görebiliyorsunuz. Hatta buradan biraz daha ilerlerseniz küçük bir şapel bile var. Gerçi bu sevimli, ve havadar mekanda Vlad şehrin kırk en meşhur ve zengin tacirini kazığa vurmuş. Böyle de bir yer.
Aşağı bakıyorsunuz, dediğim gibi manzara harika ama bazen bir bulut giriyor yada komple bir sis perdesi çöküyor yamaca ve geride hiç bir şey kalmıyor görmeye.
Şehrin içindeki yapıları görünüş
itibariyle Novi Sad ‘ı andırıyor. Tek katlı, pencere ve kapı alınlıkları güzel
işlemeli kartonpiyerlerle süslü, genelde uçuş pastel renklerle boyanmış yapılar
görünüyor. Huzurlu, sessiz ama dingin bir kent.
0 Yorumlar
Yorumlarınız