İtalya'ya gideceğimi çevreme söylediğimde epeyce bir
kalabalık Siena ‘ya gitmemi önerdi. İçlerinden giden olmasa da bari ben gideyim
dedim.
İtalya'da Cenova, Ravenna gibi kentler varken Siena ‘ya
gitmeli mi bence soru işareti.
Siena da Toskana ‘nın zengin kentlerinden. Ortaçağ'da
Roma'ya giden yolun ortasında tepelik bir alanda olması şehre bir zenginlik
vermiş. Vermişte bir günlük yürüyüş mesafesindeki Floransalılar ve başlarındaki
Cosimo Medici nam zat şehri kuşatıp ele geçirene dekte sürmüş bu.
Seinalılar da Toskana'nın klasik hava atma huyuna sonuna dek
sahip bir şehirmiş. Bir ara en büyük duomoyu yapmanın derdine düşmüşler.
Bitirebilseler gerçekten de rekoru kıracaklarmış ama önce veba sonrasında da
Floransalılar Sienalıları kırmış.
Yine berbat, karanlık ve hafifçe atıştıran bir havada
Floransa'dan yola çıktık. Hesapta Siena ‘ya giderken San Gimignano ‘yada
uğranacaktı ama kaynadı gitti. Gene Floransa da da olduğu gibi Siena banliyölerine girdik ve bir türlü çıkamadık.
Epeyce bir zamanı gereksizce heba ettikten sonra şehrin surlarının giriş
kapılarından birine ulaştık.
Şehir tepede. Dolayısıyla savunması nispeten daha rahat.Ama italyan
şehir devletlerinin genelde ordularının paralı askerlerden oluşması,bu mesleği
icra eden kişilerin para alabilmeleri için yaşıyor olmasının gerekliliği ve
kuşatılan şehirlerde yiyecek ve içecek kadar ödemelerinde kısıtlı bir hale
gelmesi savaşma isteklerini asgari hale
indirmiş.
Siena'da dolaşalım. Siena günümüzde "Palio" denilen yarışları ile
anılmakta. Palio yılda iki kez yapılan bir at yarışı. Şehri oluşturan onyedi
mahalleden on tanesinin yarışçıları campo del palio denilen merkezdeki meydanda
turluyorlar. Sienalılar yarışları Sienayla yaşıt tutmakta. Yarışın tek kuralı da
kuralının olmaması densede kurallar elbette var. Mesela yarış öncesi rakip
takımın atı yada jokeyini kaçırabiliyorsunuz, atınıza doping yapabiliyorsunuz
ama yarış esnasında rakip takımın atının gemini tutmanız yasak. Ayrıca yarışı
kazanmanız için finiş sırasında atınızın üstünde olmanız yada en azından gemini
tutuyor olmanız gerekmekte. Ya da prova koşularına katılan at sakatlansa da
ölse de o palio için değişiklik yapabilmeniz mümkün olmamakta. Rekabetin yüksek olduğu geçmiş dönemlerde silah
kullanımı ve ölümlerde yaşanmış. Günümüzde şehrin oldukça fazla turist toplayan
eski bir geleneği olarak görülebilir. Ödülü çok büyük. Kazanan mahallenin
bayrağı bir sonraki yarış dönemine dek Palazzo Publico ‘nun kulesinde asılı
durabilme hakkı kazanıyor. (Aman ne büyük hedefler) . Ayrıca Sienalıların
geleneklerinde de önemli kurallar oluşturmuş. Örneğin iki farklı mahalleden
oluşan evlilikte kadın palio döneminde annesinin evine giderse kocası onu oradan alma imkanından
yoksun olabiliyor. Bence renkli ve bir o kadarda anlamsız bir etkinlik.
Delilerin palyaçomsu kıyafetlerle koşturmaları gözümde canlanıyor. Detaylı bilgi ve istatistikler için bakınız .
Topu topu doksan saniye süren bir tantana.
http://en.wikipedia.org/wiki/Palio_di_Siena
Neyse bizim girdğimiz kapı Salyangoz mahallesine açılıyordu. Pek
bitirim ve meydan okuyan bir isim değil. Ama kimi evlerin süslemelerinde detay
olarak salyangoz işlemeleri var. Bu süper isimli mahalleleri sizler için
araştırdım . Kartal, tırtıl, yılan, küçük baykuş, canavar, zürafa, kirpi, unikorn, kurt, deniz kabuğu, kaz, dalga,
panter, orman (selva selvi de demek ayrıca), kaplumbağa, kule ve koç vadisi.
Salyangoz'un dar sokaklarında ilerleyelim. Mahalle araları oldukça
dar. Fotoğraf çekmek işkence. Hava kapalıyken gökyüzü bembeyaz çıkarken sokağın
içi karanlık çıkmakta. Yağmurunda etkisi ile epeyce üşüdük. Evler aslında
Pisadakilere, Veronadakilere benzemekte. Bununla beraber evler belkide ışığın
yetersizliği nedeni ilede olabilir gözüme daha bir solgun göründü. Sokaklar
dar, o nedenle en küçük boşluk bile dua edilebilecek vb bir alan haline
getirilmiş.
Biraz daha ilerlediğinizde yavaşça fakülte binalarının
olduğu yapılar geçiliyor.Bunlardan yüksek kuleli olan yapı bir zamanlar kilise
olarakta kullanılmış. İlk önce panter
mahallesine giriliyor. Modern ve uyduruk bir çeşmenin üzerine kara bir panter
heykeli yerleştirilmiş.
Ötede ise küçük bir meydanda
Romalılarıın efsanevi annesi dişi kurt heykelinin yer aldığı bir sütun var.
Siena içinde epeyce efsane türetilmiş. Kimine göre Siena, Romus ve Romulus
kardeşlerin kızkardeşinin ismi ve kurduğu kentte burası. Kimine göre ise
ikizlerden biri kaçıp bu şehri kurmuş. Hatta ikizleri emziren kurdun adı Siena
‘ymış. Ya da kurt Siena ‘nın olduğu yerden Roma ‘ya gelip ikizleri emzirmiş.
Birde Romus un iki oğlu tarafından kurulduğu rivayeti var. Daha da olabilir
derinine girmeye üşendim.
Neyse buradan az ötede artık şehrin büyük duomosunun olduğu meydana
geliniyor. Siyah beyaz renklerin hakim olduğu duomonun 1313 ‘te eklenen çan kulesine
kilisenin içerisinden çıkılabilir. Bunun nedeni Sienanın yüzölçümünün epeyce
küçük olmasında yatıyor. Burada da girişte üç kapı var ve ortadaki kapının
üzerindeki işlemeler müthiş. Kapıların ana hatları ile tamamlanması yaklaşık 15
yıl kadar sürmüş. Sadece kapılar değil, kapıların
kenarındaki iç içe geçmiş sütunlarda gerçekten Pisa'daki ve Floransa'daki
benzerlerinden daha asimetrik ve göze hoş göründü. Facade de (ön yüz) epeyce
emek harcandığı görülüyor.
Kilisenin yapımına 1136 ‘da başlanıyor. İtalyanların
inanılmaz hızlı çalışmaları ile 1348 ‘e dek inşaat devam ediyor. Bu tarihteki
veba salgını şehir nüfusunu yukarıda da değindiğim gibi kırıp yarıya indirince
iş gücü kaybı nedeniyle inşaat duraksıyor. Mermer yer döşemesi nedense Eylül
ayında insanlara gösterilmekte. İçeride Nicola Pisano tarafından yapılmış
harika bir vaiz kürsüsü var. Adam bu konuda uzmanlaşmış olmalı. Ayrıca
içerisinde Donatello ve Michaelangelo gibi pek çok sanatçının daha eserleri
görülebilir.
Pazar ayini olduğu nedeniyle kiliseye alınmadık. Bizde campo del palio ‘ya gitmek için
kilisenin sağından ilerledik. Burada kilisenin kriptası ve opera dell’duomo ‘su
görülebilir. Ayrıca kilisenin bitmemiş kısımlarıda ortada durmakta. Aslında bu
bitmemiş kısım duomonun nefi. Bir parçası kapatılarak opera dell’duomo olarak
kullanılmaya başlanmış. Burada kilisenin içindeki ve facadesindeki heykellerin
orjinalleri saklanmakta. Bu yeni rotada
dükkanlar, sanat evi haline getirilmiş yapılar görülebilmekte. Saracini denilen
birine ait avlulu bir yapıda günümüzde sanat evi olarak kullanılmakta. Avluyu
çevreleyen duvarlarda pek çok kabartma vb görülebilir. Özellikle tavan
süslemeleri güzel buranın. Kapısıda oldukça kalın ve kapının içinde bir başka
kapı daha söz konusu. Düşünsel açıdan zarif.
Artık campo del palio ‘dayız. Küçük bir meydan burası. Yarım çember daha
doğrusu istiridye kabuğu şeklinde. Eski Roma forumunun olduğu bu yer önceleri pazar olarak kullanılmış. Sonrasında ise şehri yöneten dokuzlar meclisi
tarafından büyük bir şehir merkezi oluşturulmak istendiğinde günümüzdeki halini
almış. İnşaat 1327 ‘de başlamış ve 22
sene sonra kırmızı tuğladan oluşan kaldırımların döşenmesi tamamlanmış. Meydan
dokuz kısımdan oluşmakta. Bu dokuzlar meclisinin otoritesini simgelemekteymiş.
Ama bir rivayet bu şeklin Meryem Ana ‘nın eteğinin kıvrımlarından – ki buda
kutsalmış - esin alınarak oluşturulduğunu iddia etmekte.
Meydanın kenar kısmında torre del mangia ve palazzo publico denilen
belediye sarayı yer almakta. Palazzo pubblico yapıldığı 1342 yılından (1297 ‘de
inşaat başlamış) günümüze belediye
binası olarak kullanılmakta. Giriş kısmı ise ise sanat galerisi gibi bir işleve
sahip. On iki, sekizgen, tuğla sütunun taşıdığı binanın ortasındaki küçücük
alan da boş. Duvarlarda çeşitli armalar yer almakta. İçeride ise Museo Civico
denilen kısım var ve burada çeşitli dönemlere ait resim ve freskler
sergilenmekteymiş.
Kuleye de buradan çıkılabilmekte. Kule İtalyan standartlarına göre
ışık hızına yakın bir hızda inşe edilmiş. 1338- 1348 arasında sadece on yılda
102 metrelik kule tamamlanmış. Rinaldo kardeşler tarafından yapılan kuleye
tembelliği ile anılan ilk zangocunun lakabı takılmış. Mangiaguadagni yani
karını yiyen lakabı zamanla sadece mangia ‘ya dönüşmüş. Fakat yağışlı havalarda çıkış izni
verilmemekte. Bizde acaba çıkabilir
miyiz sorularımızın yanıtını ararken sırada bekleyen İngilizlere neden
beklediklerini sorduğumda belki çıkarız diye cevapladılar. İtalyan görevlilerde
onlara bakıp gülüp duruyorlardı. Fazla kalmadık.
Tekrar meydana dönelim. Meydanın ortasında güzel bir çeşme var. Çeşmenin adı Gaia çeşmesi. Önüne demirden
parmaklık yapılmış. Palio'da yarışan atlar su içerken ayaklarıyla çeşmeye zarar
verdiğinden bu şekilde bir önlem alınmış. Zaten çeşmenin tüm heykelleri
imitasyon ama neyse. Ama çeşme öyle böyle değil mükemmel bir mekan. Jacobo
della Qquercia tarafından yapılmış rölyeflerde Adem ve Havva, Meryem Ana gibi
dinsel ögeler canlandırılmış. Çeşmenin her iki başında da iki kurt başından
sular fışkırmakta. Çeşmenin suyuda şehrin dışından beşyüz senelik su
kemerlerinden gelmekte imiş.
Meydanın etrafı da görülmeye değer. Güzel kafeteryalar, dükkanlar
türlü görsel güzelliğin saçıldığı bir çeşme adeta. Burada serbest zaman
verildi. Etrafta güzel mekanlar var. Fiyatlar pekte uçuk değil ama euro TL karşısında uçuşa geçtiğinden durum pekte iç açıcı
değildi. Eski görünümlü ama içi oldukça geniş bir mekana girdik. Mekanın en
dibindeki geniş masaya on kişi oturduk. Altımızda ızgara gibi aşağıdaki ne
idiğü belirsiz yere ya paramız, telefonumuz, anahtarımız düzerse ne yaparız
korkusuyla bakıp lokmalarımızı yuttuk. Yemekte et 100 gram hesabı ile
satılmakta ve yaklaşık 1200 gram et iki kişiye yeter şeklinde hesap edilmekte.
Buna dikkat etmek lazım. Çünkü garsonlara da laf anlatabilmek epeyce güç. En
iyisi ucuza spagetti yada pizza yemek.
Bu arada yeni evli çiftlerin meydanın etrafında bir tur
dönmesi gibi bir inanış da Sienalılarda mevcut. Ayrıca yok ben Palio
seyredeceğim derseniz ya etraftaki binaların balkonlarını kiralar 300-500 euro
arası bir kira ödersiniz yada öğle saatlerinde meydana gelir saatin 19:30 olup
yarışın başlamasını beklersiniz. Yarışların
birinin Temmuz diğerinin ise Ağustos ayında yapıldığını da
hatırlatayım.
Yemekten çıktık. Karnımız tok, sırtımız pek ve vaktimizde var. Daha
önceden de dediğim gibi şehirde gezilebilecek pekte spesifik nokta yok. O
nedenle on kişilik kalabalık, kendimizi sokaklara attık. Bu sokaklardan birinde
papanın bir dönemler şehirde konakladığı binayı gördük. Üzerinde 2. Piu yazan
ve Roma tipi sütunların taşıdığı bir locası var (logge del papa). 1462 yapımı.
Buradan sağa sapıp ilerleyip ikinci sağa sapıldığında ibrani
müzesine girilmekte. Zili çaldık ama sonrasında paralı olduğunu görünce de
girmedik. Ama epeyce bir kalabalık önünde durduğumuz için
Yola devam ediyoruz. Dar sokaklardan ilerlerken sütunlarının
üzerinde zarif heykellerin olduğu başka bir binayı aşıp ardında kırmızı
tuğladan yapılmış bir kiliseye sırtını vermiş küçük bir meydana varıyoruz.
Siena kırmızısı dedikleri renk bu sanırım.
Daha da ötede başka bir kilisenin önünde kurulmuş olan iğreti çadırda çikolata
vb satılmakta. Bu yapı gezi rotamda olan Salimbeni Meydanı'ndaki kilise.
Sokaklar birbirine benziyor. Bilinmezliklerinin gizemi de
işin cabası. Hep bir sonrakinden meydana dönelim şeklinde bir yaklaşımla
kalabalık olarak turluyoruz. Meydan yuvarlak, etrafında daireler çizersek nasıl
olsa meydana ineriz diye düşünüyorum ve arada sırada kalabalık turist gruplarına
yolu soruyorum. Sokaklar ağırlıklı
olarak İspanyollarla dolu. Bir gece önceki milli maç için konuşuyoruz.
Adamların o kadar önemsediği bile yok maçları.
Çemberler çizerken yokuş aşağı büyük bir villa benzeri yapı ile
karşılaştık. Villa dediysem modern anlamda anlamayın, Roma tarzı bir yapı
olarak villayı kastettim. Şehrin azizesi Catherine için 1941 ‘de yapılmış, portikolu bir yapı. Portikoların her biri ayrı birer şapel olarak
kullanılmakta imiş.
Merdivenlerden aşağı inerseniz kiliseye geliyorsunuz. Çat
pat latincem ile okuyabildiğime göre bu Catherine stigmata olmuş. Hatta
Avignon'daki papanın rüyasına girip Roma ‘ya dönmes içinde ikna etmiş. Kilisesi küçük ama görülebilir. Terasından
güzel bir manzara da izlenmeye değer.
Sonuçta Siena görülse iyi olur ama görülmese de pek bir kayıp olmaz
dedirtecek şehirlerden. İyi bir hava söz konusu ise Pisa yada en azından San
Gimignano ile beraber gezilmesi fevkalade optimal olacak bir şehir.
Hava iyiyse mutlaka Torre di Mangia ‘ya yada duomonun çan kulesine çıkılmalı. Şehir zaten tepede
olduğu için bu kulelerden muhteşem bir Toskana manzarası seyredilebilir. Onun dışında yürürken bile şehrin ne denli
karmaşık bir yapılaşmaya sahip olduğunu fark edebiliyorsunuz.
Birde şehrin dışında Palitanum Turcarum yada Palazzio del
Turchi denilen tek kuleli bir yapı kalıntısı mevcut. İsminin nedeni bilinmediği
gibi birde Şeytan ‘ın Sarayı adıda verilmiş. Rivayetlere göre kalıntıların
orada kimi zamanlar birilerinin karanlık ayinler yaptığı söylenmekte. Diğeri
ise Sienalılar ile Floransalıların savaşında mucizevi bir sonucun ancak şeytani
bir destekle mümkün olacağına bağlanmış. Ortaçağın tüm kötülükleri gibi bunlarda
bizle ucundan ilişkilendirilmiş.
0 Yorumlar
Yorumlarınız