Balkanlar'dan
sonra rotayı Kafkasya'ya doğru diktim.
Özet bilgiler olarak Kafkasya üzerinden tanıtıma başlayalım. İlk durağımız
Bakü...
Azerbaycan bize vize uyguluyor. Vize havalimanından da alınabilir (10 usd) ama
vakit kaybetmek istemezseniz Levent'teki elçilikten de ücretsiz vize alınabilir.
(Bu da zaman kaybı tabii). Çılgın bir kalabalık oluyor burada. Hayatım boyunca
ilk defa bir baş konsolos gördüm. Bunda da adam dışarı çıkıp bizleri bir güzel
fırçaladı.
Thy ve Azal (azeri havayolları) genelde codeshare uçuyorlar
ama Azal biraz daha ucuz. Uçaktaki yemekleri de beğendiğimi söylemeliyim.
Taksi ile bir başka yöntemde Köroğlu metrosuna dek gitmek ve oradan yolunuza metro ile devam etmek şeklinde. Bu da 5 manat ve buna yanaşan taksici görmedim. Şehrin fena olmayan bir metro ağı var. 2 manat verip kart alıyorsunuz. Bu kart daha sonra iade edilebiliyor. Her bir biniş 0,20 manat.
Konaklama pahalıca. Ben şehrin merkezi caddelerinden Nizami 'ye yakın bir yerde kaldım. İçeri şehirde de güzel yerler var ama mesafeler uzak. Bir de Bakü'nün bir rüzgarı var ki aman aman.
Yiyecek içecek konusunda sorun yok. Türk lokantaları azımsanmayacak sayıda. Azeri Türkleri'nin yemekleri de zaten bizden sayılır. Düşbere, donga çorbaları, lüle kebapları vb önerebileceğim lezzetler. Hızlıca ve ucuza atıştırma yapabileceğiniz yerler ise tam bize göre.
Şehrin yapıları özellikle de gece vakti çok iyi aydınlatılmakta. Nizami Caddesi, Çeşmeler meydanı güzel vakit geçirebileceğiniz yerler. İçerişehir ise asıl turistik attraksiyon. Özellikle Kız Kalası denilen kule görülmeye değer. Giriş büyük 2, küçük 0,20 manat. Mutlaka girin ve aslında müzeciliğin ne olduğunu görün derim. Adamlar aşmış. Sahilden funikuler ile yukarı çıkıp Şehitler Hıyabanina ulaşın. 1990 'da Ruslarca şehit edilen Azeri kardeşlerimizin yanısıra ilk dünya savaşında Azerbaycan'a destek için giden Türk askerlerinin de şehitliğine uğrayın. Azeri meclisi ve neye yaradığı bilinmeyen ateş kuleleri de hemen bitişiğinde.
Eski şehir kısmı ayrı bir dünya. Şehir surlarının içi ve dışı mimari açıdan farklı dünyalar. Ama insanlar aynı kafada olduğu için kültürel bir uçurum yok.
Tarihi açıdan
sur içi tarihi kısma ev sahipliği yapıyor. İşgaller ve yağmalara rağmen dinamik
bir şehir olarak hep yeniden doğabilmiş. Sadece insan eli ile gelmemiş
felaketler. Eskiden Hazar Denizi'nin içinde bir yerleşim daha varmış. Zamanla bu
ada ve içindeki kale de suların altında kalmış. Ana saraydaki müzede adadan
kurtarılabilmiş nesneleri görebilirsiniz.
Yeni şehir kısmı ise tıpkı Amerikan filmlerindeki “petrolun
bulunması” hikayesinin Avrasya versiyonu. Petrol burada bulunup işlenmeye
başlayınca ve dahası kolaylıkla da limanlara nakledilince şehir çılgınca
silkinmiş. Süreç kendi zenginlerini yarattığı gibi dönemin zenginlerini de buralara çekince mimari moda da kendini gösterebilmiş. Bu ivme öyle bir
etkilemiş ki şehirde komünizm ve Rusya'nın tüm baskılarına karşın yok olmayan
bir kültürel yaşam oluşmuş.
Kaliteli bir milliyetçilik. Şöyle bir cadde düşünün. Yayaya kapalı bir yolda karşılıklı üç, dört tiyatro düşünün. Yolu kaplayan çılgın kalabalığın yarısı tiyatrolardan çıkanlardan oluşurken neredeyse kalanın yarısı bilet peşinde koşanlardan daha doğrusu bekleyenlerden oluşmakta.
Azeriler bizim dışarıdan aldığımız pek çok kelimeye
kendileri karşılık üretmişler. Bu da bize komik geliyor nedense. İşin ilginci
bizim konuşmalar da onlar için komik. Mesela, Kız Kalasının tepesindeyken Pazar
günü olmasına rağmen kalabalık bir öğrenci grubu vardı. Türkiyeli olmamız
yeterince ilgi çekmemizi sağladı. Yönleri sordum, çocuk kuzeye “şimal” dedi,
güney için cenup dedim, çocuk ise, “yok, güney” dedi.
Mete ise yaşıtlarıyla haliyle daha rahat anlaştı. Aslında bir kopukluk yok. Dirayetli ve organize bir politika dil birliğinin de güçlenmesini sağlayacaktır.
Öte yandan
Azerbaycan Azerisi güvenilir ve yardımsever. Öyle İran'daki gibi kazıklanmadık.
Her şey neyse o. Ama Bakülüler de Tebriz merkezli bir birleşik Azerbaycan
hayali görebilmiş değilim.
Güvenlik sorunu yok. Bence şehrin tek sorunu aşırı rüzgarı.
0 Yorumlar
Yorumlarınız