Beleş tatilimi geçirmek üzere yola düzüldük. Sabah 7 ‘de
yola çıktık. Aslında yol çokta uzun olmasa da akşam 18 gibi Kuşadası ‘nda
olacağımız söylendi.
Genelde geceyarısı yola çıktığımız için kaçırdığımız pek çok manzarayı bu kez yakalamış olduk. Bursa'daki Ulubat Gölü gerçekten güzel. Gölyazı gezilecek bir yer. Arada güzelce bir baraj gölünün yanından geçtik. Spil dağını kıvrıla kıvrıla ve kıvrana kıvrana çıkıp İzmir'de denizi gördük. Aslında her kasabanın otobüs terminaline girmemiş olsaydık daha eğlenceli olurdu ya neyse.
Sonunda Kuşadası ‘na vardık. Epeyce büyük bir yer. Tatil
köyü bir araç gönderdi ve kalacağımız
yere vardık. Söke yolu üzerinde, denizden uzak bir yerdeyiz. Odalar temiz.
Ortam daha tam olarak toparlanmamış çünkü daha sezon açılmamış.
Belirli bir yerde tek düze kalınan zamanda yapılabilecekler
belirli. Dolayısıyla belirli bir zamanın ardından insanı sıkmaya başlıyor.
Bizde dayanamayıp duşun ardından Kuşadası merkeze doğru yola koyulduk.
Kuşadası Ege
kıyısındaki belki de en Türk merkez. Büyükçe bir çarşısı mevcut. Çarşı içinde
iki katlı ama ikinci katları epeyce basık görünen binalar mevcut. Tahmin
edeceğiniz gibi giriş katları dükkan olarak iş görmekte. Merkezin en belirgin
yapısı Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı. Döneminin şahsına münhasır
kişiliklerinden biri olan paşa Osmanlı döneminin sayılı kervansaraylarından
birini buraya yapmış. Yapı günümüzde otel olarak kullanılmakta ve epeyce de
güzel elden geçmiş. Bu ilk gidişimizde içine girmedik ama dıştan da bir iki pano
vb sayılmazsa özgün göründüğünü söyleyebiliriz.
Kervansarayı sağınıza alarak çarşılar bölgesine girerseniz
solda tek minareli, tek şerefeli bir cami karşınıza çıkar. Tam karşınızda da
günümüzde üst katı adli tıp olarak kullanılan ana giriş kapısı görülebilir.
Zaten bunu geçip sola doğru ilerlerseniz Tansaş ‘a gelmeden ikinci bir burç
daha karşınıza çıkacaktır. Bunun dışında da merkezde tarihi bir şey yok.
Bununla beraber çarşıda çeşitli hediyelik eşyaları alabilmek
mümkün. Tanınmış markaların imitasyonları özellikle Lacoste oldukça başarılı.
Standart bir model 10 tl (3 tane 20 tl ‘ye de bulunabilmekte) ama iplik
kalitesi çok iyi olan modeller 35 tl ‘ye dek ulaşabilmekte.
Ertesi gün otelin servisleri ile Long beach denilen plajlara
gittik. Otelde burası için otelin plajı denilse de işin aslında hiçte öyle
olmadı kısa sürede ortaya çıktı. Plaj paralı. Elbette şezlongta. Ailenin
kadınları dört kişinin girişi, iki şezlongu sezon açılmadı diyerek üç kuruşa
kapattıkları gibi birde beleş çay kapattılar.
Neyse plajı
anlatalım. Denizin zemini kum. Dolayısıyla dalga çıktığında suda
bulanmakta. Kıyı ise kaba kum. Sonradan
getirilipte dökülmüş gibi. Bir iki kez suya girdim,oğlanla epeyce yüzdük.
Sonrasında ortamın sessizliği ve sakinliğini göz önünde bulundurarak google
maps ‘te rastlantı eseri gördüğüm antik kalıntıları bulmak için Nazilli
sitesine doğru yola koyuldum. Ainaea antik kenti üzerine pekte derinlemesine
birşeyler bulabilmiş değilim. Sağolsun Erkmen Abi bu konuda yine hünerini
konuşturdu.
Ben kişisel gözlemlerime döneyim. Önce Nazilli sitesi nerede
onun derdine düştüm. İleride palmiyelerin olduğu bir yer gösterildi. Yürüdüm.
Kumda ve öğle güneşinin altında yürümenin zevki bambaşka tabii. Neyse
gösterilen yerde birşey bulamayınca tekrar sordum ve ileride bir top ağaç
gösterildi. Onu ve onun gibi bir başka top ağacı daha geçip siteye geldim.
Tabii bu yol boyunca solumda otellerin yer aldığını söylemeye gerek yok. Hatta
bu otellerden birinde Rus turistler vardı. Orta yaşı epeyce geçmiş bu güruhun
yanından fotoğraf makinam boynumda geçerken güvenliklerden önce hangisi ile
kapışacağımı düşünmekle meşguldüm.
Sahayı solunuza alıp ilerliyorsunuz. İlk evlerden gene sola
girip dümdüz devam ettiğinizde bir ara yola çıkıyorsunuz ki buradan Kuşadası
merkeze giden minibüslerde geçmekte. Burada alana giriş yapılan kapı
görülmekte. Kapının karşısındaki evde de lana bekçilik yapan arkadaş ikamet
etmekte. Bekçi olabildiğince yardımsever, köpeği ise alabildiğine hırçın.
Şansıma köpek tarafından kovalanırken bekçiye denk geldim.
Kızgın güneşin altında zerrece umudum yokken adamcağız bana adım adım mekanı
gezdirdi.
Alan geniş. Keramik
parçaları çeşitli yerlere dağılmış durumda. Ege üniversitesi tarafından kazılar
yürütülmekte. Hatta gelecek sene kazı alanının üzerinin örtüleceği bilgisini de
aldım. Defineciler burayı da yoklamaya devam ediyorlar. Daha geçenlerde
buradaki bir mermer kapak definecilerin gazabına uğramış. Gerizekalılar duvara
yaslı taşı çekmek yerine kırmayı tercih etmişler.
Bekçi ilginç,sevimli bir adam. Burası ile ilgili hayalleri var. Buranın günün birinde açılacağını,turistlerin gelip gezeceğini ve bu şekilde pek çok kişinin ekmek yiyeceğini söylüyor. Zaten Sökeli işçiler kazı çalışmalarında yardımcı olmaktalar.
Buradan ayrıldım. Aynı yolu mecburen döndüm ve ailemin
yanına ulaştım. Bizimkiler çoktan hegemonyalarını kurmuşlar. Oğlanla denize
girdik. İlginç, oğlum denizde açılabiliyor ama havuzda ise yanında olsam bile
ortalara gelemiyor. Taban tabana benle zıt bu konuda.
0 Yorumlar
Yorumlarınız