Takip Et

8/recent/ticker-posts

Estergon - Vişegrad ve Sentendre

Estergon

 

İkinci gün durağımız Estergon 'du. Estergon Türk tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Yerleşik bir sancak merkezi olarak,  Avrupa 'da bulunduğumuz son noktadır. Macar rehberimiz tur rehberimizin aksine harika bir insandı. Kuzeydeki son noktamızın Györ şehri olduğunu söyledi. Epeyce iğnelememe rağmen iyi bir iletişim kurduk. En azından Macar kültürüne Türkler 'in artıları olduğunu yadsımamakta. Ben tersi bir durumda böyle bir tarafsızlık ile yaklaşabilir miydim, emin değilim.

Turların hepsi Estergon 'a gidiş için 55 euro almakta. Şehir çok uzak ama kalabalıksanız araba tutarak gitmek oldukça hesaplı oluyor. Yol fotoğraflardan da göreceğiniz gibi oldukça buzlu idi. Macaristan 'ın bu mevsimde genel olarak kasvetli bir havası var. Yolun üzerinde Avrupa 'nın en büyük Suzuki fabrikası da mevcut.

Estergon Slovakya sınırında bir kasaba. Hoş Slovakya kıyısında kalanlarda Macar. Tuna 'nın üzerinde bir çelik köprü iki ülkeyi birbirine bağlıyor. Estergon denilince devasa bir kale bekliyordum ama sükut-u hayale uğradım. Aslında kale pek büyük bir yer değil. Ama Macarlar için önemi çok büyük. Macaristan 'ın eski başkenti şu anda da ülkenin dini merkezi.

Kalenin ortasında Estergon Katedrali var. Atalarımız bu katedrali Fethiye Camii adıyla camiye çevirmiş. Kilisenin içi de çok yüksek ,kubbesinin işlemeleri hayranlık uyandırıcı. Öte yandan tüm Avrupa kiliseleri gibi çok soğuk ve ürpertici bir yanı var. Yine içeride mumyalanmış bir – sanırım- kardinal, bir köşede kafatası, kemikler. Bu olayı anlamıyorum ama içimi sıktığı da bir gerçek. Yapıya giriş ücretsiz. Buna karşın hazine, kripta ve kubbeye çıkış ücretli.

 Kaleyi anlatalım biraz. Barış Manço 'nun şarkısının girişinde de dediği gibi Estergon yedi krala hem mezar hem beşik olmuş. Aslında tahmin edebileceğiniz gibi kale ilkin Romalılarca inşa edilmiş. Kale içerisinde Macar kraliyet ailesinin tahtının bir imitasyonu da var. Bizans İmparatorlarının pembesini andıran çok basit bir taht . Oda ise ufacık. Topkapı 'dan bahsedince rehber size şu acı gerçeği çarpıyor. 'Ama siz Osmanlıydınız'

Kalede Estergon 'da bulunan tüm eski medeniyetlerin izleri basit bir müze haline getirilerek sergilenmekte. Hatta yarı yarıya paslanmış bir Avar kılıcı bile var. Müzenin bir bölümünde kazılı alanın üzeri cam kaplanmış, üzerinde yürüyerek gezebiliyorsunuz. (Cam sağlam, kimse yokken ben üzerinde duruyordum. Müze görevlisi, şişmanca bir amcam camın üzerine güm diye atladı. İnsanlar çığlık attı ben sadece adama baktım. Adam kaçarcasına gitti :) ) Sanırım turistlerle eğlendikleri bir aktivite bu görevlilerin. İçeride fotoğraf çektirmiyorlar.

Estergon 'da Tuna manzarası tüm Macaristan 'da olduğu gibi çok güzel ama çok hüzünlü. Kalede bir iki mezar taşı dışında tek bir yerde bile, burada Türklerin de olduğu 180 yıl hakkaniyetle kendilerini yönettiğinin en ufak bir izi bile yok. Yazık. Halbuki kalenin alınışı, kaybedilişi ve tekrar kaleyi kaybeden paşa tarafından yaklaşık on yıl sonra tekrar ele geçirilişi.... Evliya Çelebi ‘nin kale ve kasaba hakkında anlattıkları. Tarihimizde o kadar derin izleri var ki bu kasabanın, bu kalenin...

Kasabanın içerisinde  Macaristan piskoposunun ikametgahı var . Burasıda devasa bir yer. İkametgahın bir kısmı resim sergisi olarak kullanılmakta.

Kale çıkışında hediyelik eşya satıcıları var ama burası çok pahalı. Alış verişler daha sonra anlatacağım Szentendre ‘de yapılmalı. Satıcıların çoğu Türkçeyi kapmış.

 Visegrad

Burası da adı çok anılan bir yer. İçine giremedik. Bir nevi Macar krallarının yazlık sarayı. Tuna 'yı yukarıdan gören bir konuma sahip .Ürkütücü ormanların içerisinde bir yer. Tek olumlu yanı harika bir fotoğraf çekebilmem oldu.

Bina ile sahil arasında kuyu benzeri bir sistem bulunduğu ve soğutulan şarapların krala sunulduğu anlatıldı.


Szentendre

Burası ikinci günün son durağı. Osmanlı zulmünden (!) kaçan Sırplar tarafından kurulmuş. Aslında bu bizim unuttuğumuz Türk adının bir yansıması. Avusturya orduları hızla ilerlerken kaybedilen topraklardaki hristiyan halk hızla kuzeye çekilir. Çünkü halk Türklerin nasıl olsa bir gün döneceğini ve kendilerinden çok büyük bir intikam alacağını düşünmektedir. Zaten girişte Ortodoks kiliseleri fark edilmekte. Kasaba adını azizlerden Andre ‘den almış. Burada alışverişler çok hesaplı. Kasabanın simgesi koyun. Bu  deseni satılan el işlemelerinin pek çoğunda da görebilmektesiniz zaten.

Kasabada bir de şekerleme müzesi var. Kasabanın içindeki  evlerden birinde üsk kat şekerleme müzesi. Ya para veriyorsunuz üst kattaki müzeyi görmeğe yada alışveriş yapmanız gerekiyor. Annanemin deyimiyle modern dilencilik...

 Neler alabilirim...

Her yerden alınabilinecek standart biblo, minyatür , tabak yanı sıra. Ama Macaristan 'da paprika denilen kırmızı biber alınabilir yada Tökely denilen meşhur şaraplarını istifleyebilir. Para ve zevk sizin :) Ha birde palinka var. Bir tür meyveli şarap buda...

Yorum Gönder

0 Yorumlar