Sabah uyandık demeli miyim bilmiyorum. Ne kadar uyuduk? Klimasız odalarda erimemek için otel sahibinin vantilatörünü aldım. Vermeğe pek istekli değildi ama nasıl olsa bir şekilde el koyacağımı anlamış olmalı ki bir şeyler mırıldanarak verdi. Gece boyu kaç sivrisinek öldürdüm bu da bir muamma. Sabah gözüyle bakıyorum, duvarlarda onlarca kan lekesi.
Yanımızdakiler ve gece marketten aldıklarımızla yaptığımız kahvaltıdan sonra Erdemle havalimanına doğru gidip araba kiralıyoruz. Gönlümüzden geçen tarzda bir araç yok ama bulduğumuza 6 kişi tıkış tıkış binip yola düşüyoruz.
Günün ilk gidilecek yeri adanın doğusunda
kalan balıkçı köyü Kalafadis. Adanın kıraç coğrafyasındaki manzaraların
eşliğinde hedefimize varıyoruz. Hayal kırıklığı… Balıkçı kasabası denildiğinde
ben Sarıyer sahili gibi ağlar vb göreceğimi, en azından bir iskeleye denk
geleceğimi düşünürken upuzun bir kumsal dışında hiç bir şey yok. Halbuki
kalafatis ismi de gemi tamiratının yapıldığı bir yer olduğuna dair bir düşünce
uyandırmıştı bende. Kim bilir geçmiş zamanlarda böyle bir yerdi.
İlerilerinde denize uzanan iki tepe var. Bu iki tepeye “Venüs'ün memeleri” adı takılmış. Bu memelerin birinin tepesinde eski bir yerleşime ait antik kalıntılar varmış, gitmedik.
Bizimkiler adanın tarihi yada
coğrafyasından çok günümüz meşhurlarınca tercih edilmesi konusunu takip
etmişler ve Türk müdavimlerinden birisinin Agios Phokias (Aya Foka) plajından
yüklediği resimlere takılmışlar. Kayaların üzerinde çınar ağacı yaprağı
şeklinde bir oyuk var.
Zahmetli ve virajlı bir yolculuğun ardından
hedefimize ulaştık. Yol üzerinde adanın iki barajından birisini ve bunu besleyen akarsuyu gördük. Akarsu
sıcağın etkisiyle epeyce çekilmiş, kıyısındaki izlerden belli oluyor.
Kıyı ise bir başka hayal kırıklığı. Denizi çakıl. Evet su çok temiz, inanılmaz berrak ama böyle denizlerden bizde sayısız neredeyse. Kıyı İspanyollarla dolu. Bedavaya mı taşıdılar bu adamları bilemiyorum. Fotoğraflara bakılırsa bu denizlere fark atacak sahillere zaten sahipler.
Baktım
ilerilere. Muhtemelen lav akıntılarının denize kavuşması sırasında ortaya çıkan
bir hava boşluğundan ortaya çıkmış olduğunu düşündüm. “Eda'nın Deliği” adını
vererek coğrafyaya adını kazandırdım.
Baktık, halkın off beaten mekanları
beklentilerimizi karşılamıyor, “neyse ne” diyerek direksiyonu adanın an meşhur
plajları olan Paradise ve Tropicana ‘nın olduğu yöne kırdık. Buralarda aylık şezlong
kiraları 2000 euronun üzerindeymiş.
Tropicana'dan giriş yaptık. Tesislerin hemen dışında ücretsiz bir park yeri var. Arabayı bıraktık. Şezlongta oturmaz, ortalık bir yeri de kapatmazsanız burası da ücretsiz. Hemen güzel bir köşeye kurulup yüzmeye başladık. Jet sosyete ortamlarından gözlemlerimi bildireyim.
Başlangıçta, yürürken gömüldüğüm ince kum için
“vay anasını” tepkisini vermiştim. Ama Hüseyinle devasa kaleyi yaparken yeri
derince kazmam gerekti. Kumu yardım biraz derine girdim otuz cm kadar. Dahası
gelmedi. “Şansa bak, taşa denk geldik” derken bulduğum metal bir çubuk ile
şansımı zorladım. Genişçe bir alanı kazınca gördüm ki beton zeminin üzerine
sonradan kum atılmış.
Deniz, güzel ve bu kalabalığa rağmen temiz. Dalga almamasını da biraz açıktaki resifimsi kayalığa borçlu. Orasını aştığınızda zaten dramatik bir şekilde derinleşiyor.
Ortama
gelince… Saat 6 ‘dan once normal insanlar, kendini göstermek isteyen yeni
yetmeler şeklinde bir popülasyon var. Zaman geçtikçe saçma sapan tematik
partiler türüyor. Zaten bu ortamlarda dans eden tipleri deniz kıyısında da göremiyorsunuz.
Tuvaletler ücretsiz, çok büyük ve tertemiz.
İnanamadığım başka bir noktada burası oldu. Bizim Esenler Otogarının kağıdı bile
olmayan ücretli helalarından sonar bir şokta burada yaşadım.
Dönüşte Mikonos ‘un da günbatımını yakalayalım, yel değirmenlerinin orada takılalım, eksik kalmasın diyerek turistik atraksiyonları kovalamaya koyulduk.
Yel değirmenleri adanın daha doğrusu
adaların beyaz badanalı evlerle beraber en bilinen simgelerinden. Bu sırtta da
beş, altı tanesi sıralanmış durumda. Yel değirmenlerinin orada gene Can
Abilerle karşılaştık. Güzel bir sürpriz oldu. Buradan aşağıya inip Little
Venice yani Küçük Venedik denilen kısma geçtik. Venedik'le görünüş açısından ne
ilgisi var bilinmez ama bir kaç tane denize uzanan daha çok bizim boğazda yer alan
küçük yalıları andıran evler var burada.
Turun sonunda, şahsi kanaatim Yunanistan ‘ın Ege Adaları'nın epeyce şişirilmiş ecnebi deyimle overrated yerler olduğu doğrultusunda. Nakşa yaşlanılınca gidilebilir, sakin bir yerleşim. Ama Santorini ve özellikle de Mikonos parti ve eğlence adaları.
Diğer adalara gelince… İnmedim haliyle de etraflıca da gezmedim
.Bununla beraber pek bir numaraları yok. Kimse kusura bakmasın.
2 Yorumlar
Yel değirmenleri çok hoş duruyor. İyi yolculuklar.
YanıtlaSilTeşekkürler adaşım, tez vakitte seninde görmen dileklerimle
SilYorumlarınız