Takip Et

8/recent/ticker-posts

Balkanlar Yeniden : Gün 4 - Ohrid

Sabah kahvaltı niyetine aynı yerden aldığımız poğaçalar ile kapuçinosuna hasta olduğum kafeye gidiyoruz hepimiz. Kalite çok düşmüş.

Çarşıya dalıyoruz. Hanımlar Ohrid İncisi, biz erkekler ise fotoğraf çekme derdindeyiz. Işıklar şehri Ohrid ‘in incileri meşhur. Anlatmıştım, aslında balık pullarının hamur haline getirilmesi ve şekillendirilmesi ile üretilmiş. Her fiyattan alınabilir inciler var.

Tamamen tembelliğe adanmış bir gün. Annemi otele bırakıyorum. Pek seçeneğim yok. Metin Abi'lere Sveti Naum yolunu tarif ediyorum ama onlar yüzmeye gidecekler gibi görünüyor. Ben ise Bitola ‘ya gitmeye üşeniyorum o nedenle şansımı Struga ‘da denemeye karar veriyorum.

Struga ‘ya giden dolmuşların birinin şoförü bana yaklaşıp iki kişilik yer var diye başlayan anlaşılmaz İngilizcesi ile bıdı bıdı bir şeyler anlatıyor. 100 dinarımı kaptı. Sanırım iki kişilik geçirdi. Yanımda oturan Arnavut kızın hatırına çekilir bu durum J Durup durup bakıyor, huzursuz olmadım diyemeyeceğim.

Struga girişinde indik hepimiz. Şehir çok dilliliğe geçmiş. Makedonya Hükümeti çok yıllar öncesinde buralarda Arnavutlara imtiyazlar tanımak zorunda kalmıştı. Devlet dairelerinde yazılar hem Makedonca hem de Arnavutça ama özel mekanlar genelde Arnavutça.

Konuya takılmaksızın Drim Irmağı'nı yanıma alarak sahile dek güneşin altında ilerledim. Göle girerim diyordum ama nafile. Nehrin kuzeyinde kalan kısmı çok pis. Girilebilecek tek yerde de yanlarında yavrularıyla bir kuğu çifti volta atmakta. Denemedim.

Öteki tarafa ilerledim bende. Burası da ana baba günü. Su burada da temiz değil ama berikinden iyi. Ama cüzdanımı, fotoğraf makinamı Arnavut gençliğine bırakmak istemediğim için yürümeyi tercih ettim en uca kadar. Yapacak bir şey yok. Bir ağacın altında durup gölü, yüzenleri seyrettim sıkılana kadar.

Sıkıldım, bunu söyleyebileceğimi sanmıyorum ama sıkıldım. Belki de tek başıma gezdiğim için burada yada artık pek çok kez geldiğim için, nedeninden emin değilim ama sıkıldım. Çarşıda biraz takıldım ve dönmeye karar verdim. Ben tek başına gezebilecek bir adam değilim sanırım. Gevezelik etmeden, sağa sola sataşmadan gezebilmem mümkün değil gibi görünüyor.


Dönüş tam bir işkence oldu. Dolmuşla geldiğim yerde hiç araç yok. Bir eczaneye sordum ve otobüs garına yakın bir noktadan minibüsler geçtiğini söyledi. Gittim, gelen araçlar var ama hiç birisi Ohrid tarafına gitmiyor. 20 km var aşağı yukarı kassam dört saat kadar çeker diye düşünürken yanıma kara kuru bir çift geldi. Almanca konuşmaya başladılar. Yıllardır yastık altında saklanan Almancam işte bunda şahlandı J

Gerçi, anladığım kadarıyla biraz daha beklemem yönünde salık veriyorlar. Gelirmiş. Teşekkür ediyorum. Bir minibüs daha geliyor ters yönden yanımdaki bankta oturan bayan kolumdan çekiyor “Ohrid” diyerek. Atlıyorum araca. Cehennem sıcağı var. Dört saat yürümek mümkün görünmüyor iyi ki cesaret edip yola koyulmamışım.

İniyoruz Ohrid'de. Arkalarda bir gürültü var. Herkes gibi dönüp bakıyorum. Önde bir motosiklet üzerinde bir sünnet çocuğu, aracı kullanan adamın elinde bizim bayrak. Arkadaki konvoy ay yıldızlı bayraklarla bezeli. Başka bir ülkenin yönetiminde, kendini eritmeye çalışan Arnavut baskısında bile Türk hiçbir şeyi umursamıyor. Gözüm dolmadı desem yalan olur. Biz Türkiye'de, bu insanlar burada Türk olmanın gururunu taşımakta inat ediyoruz ve edeceğiz de…

Yürüyorum. Gazı aldım gerçekten. Öyle doluyum ki istediğime dalabilirim sakınmaksızın. Sahile geldiğimde bizim konvoyu görüyorum. Elde bayrak hatıra fotoğrafları çekiyorlar sürekli. Rahatsız etmeksizin uzaktan bende onların fotoğraflarını çekiyorum. Bir ara iki tip böğürerek gruba doğru ilerliyor, tiplerinden Müslüman olmadıkları belli. Muhtemelen ay yıldız rahatsız etti onları. Ben de ilerliyorum onlara doğru. Bir şey yaparlarsa girişeceğim. Neyse ki Türk grup kısa sürede adamları sepetliyor. Kös kös dönüyorlar kuyruklarını kıçlarına kısarak. İçlerinden birisiyle bakışıyoruz bir müddet. Bekliyorum ayağa kalkmasını. Görmezden gelip konuşmalarına devam ediyorlar. Babamın dediği gibi, her kavgayı kazanmak zorunda değilim ama her durumda kavgaya girebileceğimi gösterebilmek daha da caydırıcı…


Odaya dönüyorum. Annemin keyfi yerinde. Yüzmeye gidelim diyorum ama istemiyor. Zaten Metin Abi'ler gitmişler. Onları bulurum diye o tarafa gidiyorum. Çok sayıda Türk turist var. Metin Abi'leri bulamıyorum ama hemen hemen her plajda yüzüyorum. Sanırım Ohrid plajları içinde otorite haline gelmişimdir.

Kuruyunca dönüş yoluna koyuldum; üşendiğim için Kaneo taraflarına gitmedim bile.

Bir sonraki güne hazırlanmak en iyisi artık.

Yorum Gönder

0 Yorumlar