Sabah kahvaltı niyetine aynı yerden aldığımız poğaçalar ile
kapuçinosuna hasta olduğum kafeye gidiyoruz hepimiz. Kalite çok düşmüş.
Çarşıya dalıyoruz. Hanımlar Ohrid İncisi, biz erkekler ise
fotoğraf çekme derdindeyiz. Işıklar şehri Ohrid ‘in incileri meşhur.
Anlatmıştım, aslında balık pullarının hamur haline getirilmesi ve
şekillendirilmesi ile üretilmiş. Her fiyattan alınabilir inciler var.
Tamamen tembelliğe adanmış bir gün. Annemi otele
bırakıyorum. Pek seçeneğim yok. Metin Abi'lere Sveti Naum yolunu tarif ediyorum
ama onlar yüzmeye gidecekler gibi görünüyor. Ben ise Bitola ‘ya gitmeye
üşeniyorum o nedenle şansımı Struga ‘da denemeye karar veriyorum.
Struga ‘ya giden dolmuşların birinin şoförü bana yaklaşıp
iki kişilik yer var diye başlayan anlaşılmaz İngilizcesi ile bıdı bıdı bir
şeyler anlatıyor. 100 dinarımı kaptı. Sanırım iki kişilik geçirdi. Yanımda
oturan Arnavut kızın hatırına çekilir bu durum
J
Durup durup bakıyor, huzursuz olmadım diyemeyeceğim.
Struga girişinde indik hepimiz. Şehir çok dilliliğe geçmiş.
Makedonya Hükümeti çok yıllar öncesinde buralarda Arnavutlara imtiyazlar
tanımak zorunda kalmıştı. Devlet dairelerinde yazılar hem Makedonca hem de
Arnavutça ama özel mekanlar genelde Arnavutça.
Konuya takılmaksızın Drim Irmağı'nı yanıma alarak sahile dek
güneşin altında ilerledim. Göle girerim diyordum ama nafile. Nehrin kuzeyinde
kalan kısmı çok pis. Girilebilecek tek yerde de yanlarında yavrularıyla bir
kuğu çifti volta atmakta. Denemedim.
Öteki tarafa ilerledim bende. Burası da ana baba günü. Su burada da
temiz değil ama berikinden iyi. Ama cüzdanımı, fotoğraf makinamı Arnavut
gençliğine bırakmak istemediğim için yürümeyi tercih ettim en uca kadar.
Yapacak bir şey yok. Bir ağacın altında durup gölü, yüzenleri seyrettim
sıkılana kadar.
Sıkıldım, bunu söyleyebileceğimi sanmıyorum ama sıkıldım. Belki de
tek başıma gezdiğim için burada yada artık pek çok kez geldiğim için,
nedeninden emin değilim ama sıkıldım. Çarşıda biraz takıldım ve dönmeye karar
verdim. Ben tek başına gezebilecek bir adam değilim sanırım. Gevezelik etmeden,
sağa sola sataşmadan gezebilmem mümkün değil gibi görünüyor.
Dönüş tam bir işkence oldu. Dolmuşla geldiğim yerde hiç araç
yok. Bir eczaneye sordum ve otobüs garına yakın bir noktadan minibüsler
geçtiğini söyledi. Gittim, gelen araçlar var ama hiç birisi Ohrid tarafına
gitmiyor. 20 km var aşağı yukarı kassam dört saat kadar çeker diye düşünürken
yanıma kara kuru bir çift geldi. Almanca konuşmaya başladılar. Yıllardır yastık
altında saklanan Almancam işte bunda şahlandı
J
Gerçi, anladığım kadarıyla biraz daha beklemem yönünde salık
veriyorlar. Gelirmiş. Teşekkür ediyorum. Bir minibüs daha geliyor ters yönden
yanımdaki bankta oturan bayan kolumdan çekiyor “Ohrid” diyerek. Atlıyorum araca.
Cehennem sıcağı var. Dört saat yürümek mümkün görünmüyor iyi ki cesaret edip
yola koyulmamışım.
İniyoruz Ohrid'de. Arkalarda bir gürültü var. Herkes gibi dönüp
bakıyorum. Önde bir motosiklet üzerinde bir sünnet çocuğu, aracı kullanan
adamın elinde bizim bayrak. Arkadaki konvoy ay yıldızlı bayraklarla bezeli.
Başka bir ülkenin yönetiminde, kendini eritmeye çalışan Arnavut baskısında bile
Türk hiçbir şeyi umursamıyor. Gözüm dolmadı desem yalan olur. Biz Türkiye'de, bu
insanlar burada Türk olmanın gururunu taşımakta inat ediyoruz ve edeceğiz de…
Yürüyorum. Gazı aldım gerçekten. Öyle doluyum ki istediğime
dalabilirim sakınmaksızın. Sahile geldiğimde bizim konvoyu görüyorum. Elde
bayrak hatıra fotoğrafları çekiyorlar sürekli. Rahatsız etmeksizin uzaktan
bende onların fotoğraflarını çekiyorum. Bir ara iki tip böğürerek gruba doğru
ilerliyor, tiplerinden Müslüman olmadıkları belli. Muhtemelen ay yıldız
rahatsız etti onları. Ben de ilerliyorum onlara doğru. Bir şey yaparlarsa
girişeceğim. Neyse ki Türk grup kısa sürede adamları sepetliyor. Kös kös
dönüyorlar kuyruklarını kıçlarına kısarak. İçlerinden birisiyle bakışıyoruz bir
müddet. Bekliyorum ayağa kalkmasını. Görmezden gelip konuşmalarına devam
ediyorlar. Babamın dediği gibi, her kavgayı kazanmak zorunda değilim ama her
durumda kavgaya girebileceğimi gösterebilmek daha da caydırıcı…
Odaya dönüyorum. Annemin keyfi yerinde. Yüzmeye gidelim
diyorum ama istemiyor. Zaten Metin Abi'ler gitmişler. Onları bulurum diye o
tarafa gidiyorum. Çok sayıda Türk turist var. Metin Abi'leri bulamıyorum ama
hemen hemen her plajda yüzüyorum. Sanırım Ohrid plajları içinde otorite haline
gelmişimdir.
Kuruyunca dönüş yoluna koyuldum; üşendiğim için Kaneo
taraflarına gitmedim bile.
Bir sonraki güne hazırlanmak en iyisi artık.
0 Yorumlar
Yorumlarınız