Hep demişimdir, hep yazmışımdır. Yılardır gideceğim deyip de bir türlü gidemediğim Silivri, Şile, Kerpe ve Kefken gibi yerlere gitme konusundaki makus talihimi yenebilmek için bir haftalık izin aldım. Hoş asında bir bakıma izin almak zorunda olduğumu hissediyordum. (Halende aynı düşüncedeyim) Biriken ve devreden izinlerim o kadar arttı ki bir kısmını kullanırken bile iş arkadaşlarımdan ilginç tepkiler almaya başladım. Burada pek fazla kalacağıma dair bir inancım olmadığı için izinlerimi eritmem gerekiyor. İki gün sonra kapının önüne konulduğumda, izinlerimin buhar olacağından eminim. Kullan(a)madığım izinlerim için hak talep ettiğimde iş arkadaşlarımın zevkle işverenlerin yanında olacağından şüphem yok.
Neyse… Hedefimiz bugün Kerpe ve Kefken.
Otobüsler Yenisahra ‘dan otobana saparak İzmit garına giriyor. Burada otobüs ağzına dek dolup virajlı bir aşarak toplamda yaklaşık üç saat kadar bir sürede Kandıra ‘ya ulaşıyor.
Garda Kerpe ve Cebeci ‘ye giden minibüsler her yarım saatte bir hareket etmekteler. Fiyat 2,75 TL. Eğer Kefken ‘e gidecekseniz Cebeci minibüslerine binmeniz gerekli.
Bela bizi buluyor. Tam gara geldiğimizde her iki beldeyede giden minibüsler kalkmaktaydı. Biz Kefken aracına seslenince durdu. Şoför aracın arkasındaki çocukları ayarlarken gar dışından, uzaklardan bir aklı evvel adamı durdurdu ve adam bizi almadan yola tekrar çıktı. Kerpeci de bizi almadan gazladı. İlginç olan, adamlara seslendiğim halde mantıklı bir cevap alamamış olmam. ( Sonradan öğreniyoruz ki bugün Kerpe'de Alessandra Ambrossio ‘nun çekimi varmış. Muhtemelen seyretmek için acele etmişlerdir diyoruz )
Minibüse dönüyorum. Oğluma arka sırada oturan adam bu senin şapkan mı diyerek bir şapka gösteriyor. “Madem sahipsiz benim olsun” diyor oğlum muzipçe bir ifadeyle. Eşim ve bense bu tip bulunan nesnelerin bizim olamayacağı şeklinde bir nutuk çekiyoruz çocuğa. O sırada adamın biri camı tıklatıp elimdeki şapkayı işaret ediyor. Bende saf saf şapkanın sahibi çıktı geldi deyip pencereyi açıyor ve şapkayı adama uzatıyorum. Adamsa beni bir güzel kalaylıyor. Meğer amcam yeri tutmak için bırakmış şapkasını. Uzaktan baktığınızda adamdan sayacağınız, emekli tipli bir adam. Dövsem, bu yaşta birini alt etmek hak etsede bana bir şey kazandırmayacak.
Neyse işmdi de dolambaçlı yollarından bahsedelim. İlkin yolun solunda bir gölet göreceksiniz. Giderkende dönerkende etrafı mangalcılar tarafından sarılmıştı. Biraz ötesinde ise yerel ürünlerin satıldığı tezgahların bitimindeki yol Akçakoca Bey ‘in türbesinin olduğu Babadağ ‘a gitmekte.
Burası yıllardır merak ettiğim mekandı. Bilecikte de Akçakoca Bey ‘e ait olduğu söylenen bir mezar var ama gerçekliğinden epeyce şüpheliyim. Sonuçta burası Osmanlı akın hattının yakınlarında bir yer.
Biraz daha gittiğinizde ise Kerpe sapağına ulaşılıyor. Buradan Kefken ‘e olan uzaklık yaklaşık iki km kadar.
Bize önerilen yer ise Kovanağzı. Sol taraf askeriyeye ait. Dar bir ağzın gerisinde epeyce korunaklı bir yer burası. Ama sahilin denizle birleştiği ilk kısım derin. Boy değil ama küçük bir çocuğunda rahat bırakılacağı bir yer değil. Az ötede ise su sığlaşmaya başlıyor. Bu, kıyının iri dalgalarca dövüldüğünün göstergesi.
Halka açık kısım ücretsiz. Ya da en azından ücret isteyen kimseyi göremedik. Duş 1 TL. Soyunmak ve giyinmek için kabin yok. Bu nedenle bizde suya girip yüzemedik. Suya ayaklarımızı soktuk, içinde yürüdük. Suyun sıcaklığı çok güzeldi. İçim gitti doğrusu. Suda yürürken, ilerideki şezlonglu, şemsiyeli yere gidelim kaç paraysa verelim dedik ama askeriyeye ait olduğunu, giremeyeceğimizi söyleyen nöbetçi tarafından kibarca sepetlendik.
Karadeniz dev dalgalarıyla kıyıyı acımasızca dövüyor. Genişçe bir koyun alçak bir alanın arkasında kalmış. Kayalar dalgaları kırdığından bu kısma sadece köpükler ulaşıyor. Su öyle berrak ki dibindeki çakıllar bile olanca netliğiyle yosunların arasından seçilebilmekte. Eğer inebilecek bir yer bulabilseydim inerdim. O güzelim suların içine atılmış pet şişeler ise utanç kaynağı.
Doğu tarafında bir yerleşim görülüyor. Açıklarda ise Kefken Adası var. Günümüzde bildiğim kadarıyla askeriyeye ait. Kurtuluş Savaşı sırasında İpsiz Recep ve adamlarının üs olarak kullandığı, İngiliz Donanması'nın bir iki kez şiddetlice bombaladığı ufacık bir ada burası. Bu ufacık adada İngiliz bombardımanının pekte etkili olamaması Allah ‘ın bir lütfu olmalı.
0 Yorumlar
Yorumlarınız