Takip Et

8/recent/ticker-posts

Türkistan Yollarında Gün 5 - Çimkent...

Tüm gezinin en boş şehri hangisi deseler artık “Çimkent diyebilir miyim?” diye pek düşünmeme gerek yok sanırım. Öyle bir yer. Uyduruk bir kahvaltı ile güne başladık. Tuvaletten gelen koku sanırım tüm şehirde mevcut. Ama soğutma sisteminin dengesizliği anlatılır gibi değil. Çılgınca çalışan merkezi klima donduruyor. Kapattırdığınız zaman başka biri açtırıyor ve tekrar haliyle çalışmaya başlıyor. Türk tipi bir çözümle havalandırmayı kağıt vb ile tıkayarak kendimizi kurtardık.

İlk önce bir parka gittik. Lonely Planet bu parkın bizim bir nevi Miniatürk benzeri olduğunu iddia etmekte olsa da aslında alçıdan yapılma rezil ötesi örnekler bunlar. Hızla çıkıyoruz.

Para bozduracağım. Yer gök döviz büfesi ama istediğim miktarı bozmuyorlar. Hele ofisteki Rus kadının tepkilerine benim tepkilerim epeyce gerdi ortamı. Çok ilginçler.

Bir parka daha gideceğiz. Şehrin en büyük parkı. Oraya kadar boş boş yürüdük. Yol üzerinde bir marketten meyveli su aldık. Oğlan beğendi ben dilimi deydirdim sadece. Hesapta Sayram’a gidecektik ama durdurduğum bir taksi Almatı’ya giden otobüsün fiyatını çekince vaz geçtik.

"Sayram'a gitmeli mi?" Bu sorunun cevabı gezginleri ikiye bölmüş. Türkler elbette ki gitmemiş ve bu ikilimle de karşılaşmamış. İnternete baktığımda bir kesim, dini yapılar var ve hepsi aynı derken diğer bir kesim ise mutlaka gidilmeli demekte. Bizim için önemli olan kısmı ise Ahmet Yesevi ‘nin de hocası olan Arslan Bab yada Arystan Bab da denilen (bizim için Aslan Baba) sufi dervişin doğduğu ve yaşadığı ve hatta Ahmet Yesevi’yi yetiştirdiği yer olması. Burası da haliyle camiler, mescitler ve türbeler şehri olmuş.

Park bir gelecek vaat etmiyor bize. Sadece dinleniyoruz. Yürüyoruz. Buz pisti “Muz Sarayı” diye anılıyormuş bunu görüyor keşke içinde olaydım diyorum. Bir restoranda karnımızı doyuruyoruz. Servisin inanılmaz yavaşlığı ve sırasındaki tutarsızlık sadece gülümsetiyor.

Çıkıp yürüyoruz. Yol üzerinde bir Arbat olması lazım ama yok. Büyük hastanelerin olduğu bir yerde oldukça büyük bir dişçiye denk geliyoruz. En zengin Türk ülkesi neredeyse sonsuz büyüklükte bir toprağa da sahip olunca şaşırtıcı boyutlar söz konusu olabiliyor.

Başka bir şey yok. Kös kös otele dönerken hemen kenarda bir bakkal buluyoruz. Kadın Kazakça konuşuyor ve biz Türkçe. Ve anlaşabiliyoruz. Anlaşmak isteyen anlaşabiliyor.

Yorum Gönder

0 Yorumlar