Takip Et

8/recent/ticker-posts

Benelüx Turu : Gün 6 - Amsterdam

Sanırım Amsterdam için gezegenin en kolay gezilebilecek şehri denilebilir. Hele vaktiniz az olduğu halde pek çok noktayı görebilme isteğiniz varsa… Tek yapmanız gereken şuursuzca yolda ilerleyen bisikletlilere karşı tetikte olmak.

Şehirde yapmanız gereken en büyük atraksiyon tekne turu olmalı. Tıpkı Kopenhag'ta da olduğu gibi burada da tutturabildiğine fiyatlar söz konusu. Firmalardan birisi Türkçe dil desteğine sahip kulaklıklara sahip. Bununla beraber sunum yapanların İngilizceleri de oldukça anlaşılır.

Amsterdam neredeyse su yüzeyinde bir kent. Hatta liman inanılmaz gelecek ama deniz seviyesinden 6 m aşağıda kalıyor. Hollandalıların en büyük korkusu ülkenin su altında kalması. Yakın geçmişte dalgaların yaptığı bir taşkın sonucu epey bir kayıp vermişlerdi. Muhtemelen benzeri bir durum ülkemizde olsa konuyu Allah'a havale eder ve kader diyerek çözüme hızlıca kavuştururduk ama Hollandalılar konuyu araştırıp önlemler almışlar bile. Efsaneleri bile var. Barajlardan birinde bir su sızıntısını fark eden küçük bir çocuk parmağı ile gediği tıkar. Eve gelmediğini fark eden ailesi köylülerle beraber ertesi sabah erkenden çocuğu aramaya koyulurlar. Çocuk uykuya dalmışsa da parmağı hala deliği tıkamaktadır.

Ülkenin meşhur yel değirmenleri de aslında suların kanallara tahliyesini sağlamaya yarayan sistemler olarak görülebilir. Su kanallara verilir, kanallar daha büyük kanallara bağlanır ve oradan denize yönlendirilir. Bunun sonucunda Hollandalı toprağının her bir noktasını en iyi şekilde değerlendirir ve tarımdan dünyanın en çok kazanan uluslarından birisi olur. Halen, Türkiye'nin tüm gayrisafi milli hasılasının tamamından fazlasını Hollanda'da sadece tarım ürünlerinden olan kazanç sağlamakta. Üşenmeyin bir haritadan Türkiye ve Hollanda'nın boyutlarını karşılaştırın.

Konu nereden nereye geldi. Amsterdam da kanallardan oluşan bir şehir. Burada kanallar içerisinde pek çok tekne ev göreceksiniz. Vakti zamanında vergiden muaf olmak gibi avantajları varmış bu durumun. Zamanla belediye tekne evlerin su, elektrik ve doğalgaz kullanabilmelerini de sağlamış. Ücreti mukabilinde elbette.

Bir de evlerin pencereleri çok büyük.  Bu da ihtiyaçtan elbette. Pencere boşlukları sayesinde duvarlarda daha az malzeme kullanılır olmuş ve de yapıların zaten oldukça yumuşak olan zemine uyguladığı basıncın azalmasını sağlamış. Oldukça az olan gün ışığının evin içine dolmasını sağlaması da cabası. Ayrıca evlerin girişleri de oldukça dar. Eşyalar evlerin içerisine pencerelerden sokuluyormuş. Zaten genellikle ortalardaki pencerelerin üstlerinde eşyaları çekerken kullanabileceğiniz bir palanga sistemini bağlayabileceğiniz nesneler görülebilmekte.

Tekne turu gayet güzel ve Amsterdam'ı gezenler için olmazsa olmazlar arasında. Buna karşın bisiklet kiralayıp gezin diyemiyorum iyi bir bisiklet kullanıcısı olmama rağmen. Nedenini kısaca açıklamaya çalışayım. Şehir bisikletliler için biçilmiş kaftan, yer gök bisikletli dolu ama… Bisikletliler araçlarını o denli pervasızca kullanıyorlar ki yaya olarak bir değeriniz yok. Araçlar karşısında zaten tamamen onlar haklı. Kopenhag

ta bisikletliler yol boş olsa bile, arkasında kimse yoksa dahi işaret verirken burada bisikletliler yolun sahibi gibi davranıyorlar. İstanbul'da minibüs ne ise Amsterdam'da da bisiklet o.

Tekne turundan sonra şehri de gezelim isterseniz. Başlangıç noktanız merkez tren garı. Buradan Damrak denilen cadde üzerinden yürüyeceksiniz. Fastfood vb ne ararsanız bu cadde üzerinde bulabilirsiniz.


Kısa sürede bir meydana ulaşacaksınız. Şehrin ana meydanlarından birisi burası. Sağ tarafınızdaki büyücek bina ise kraliyet sarayı. Vaktiniz varsa gezersiniz. Buradaki anıt ise 2. Dünya Savaşının anısına dikilmiş.

Damrak bu meydanın sonunda isim değiştiriyor ve Rokin oluyor. Bu yeni caddenin hemen sağında, girişte Madame Tussauds Balmumu Mumya Müzesi var ki meraklısını cezp edecektir.

Yolun sonunda büyük ve güzel bir çiçek pazarı var. Hollanda bu çiçek işinden de iyi para kazanıyor. Hollanda lalelerinin meşhur olduğunu biliyor olmalısınız.

Yola devam, levhalar sizi Van Gogh ve Rijks Müzeleri'nin olduğu alana getirecek. Büyük bir çayırlık önlerinde uzanmakta. I LOVE AMSTERDAM yazısı da burada. Şansınız varsa boş yakalar ve fotoğraf çektirebilirsiniz.

Yakınlarda Heineken Biralarının üretimhanesi var. Burada turlar vb de olmakta. Meraklısına…

Gelelim Amsterdam ‘ın Red Light yani genelev mahallesine. Eski bir geleneğe göre denizcilerin ihtiyaç giderebilmesinin mümkün olabildiği yerlerin hemen girişinin üzerine geceleri, kırmızı bir fener asılırmış. Eğer ışık yanıyorsa müsait yanmıyorsa kapalı yada dolu anlamına gelirmiş. İstanbul'da da Galata'da varmış böyle yerler zamanında. Fuhuş yasaklı bile olsa denizciler bu şekilde anlarlarmış doğru mekanı.

Amsterdam da ise burası esrarın ve hafif uyuşturucuların da serbest olduğu bir bölgeye dönüşmüş. Tren istasyonundan çıkıp Damrak üzerinde ilerlerken Mc Donald’s ı geçtikten sonra ileride solda gördüğünüz De Oude Kerk kilisesine yönelmeniz mahalleyi bulmanızı yetecek. Kilisenin arkası Red Light District. Zaten muhite geldiğiniz de havadaki kokuda değişecek. Burada en önemli olan şey fotoğraf çekmeyin yada oldukça belli etmeksizin fotoğraf çekin. Hollanda da anladığım ve gördüğüm kadarıyla başınızı derde sokabileceğiniz yer işte bu mahalle.

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar