Önce Kastamonu gidişini halletmemiz gerekliydi. Saat beş gibi bir seferde belki yer vardı ve bu son seferdi.Bu belki için yer ayırttık ve yakın olan Bağlar bölgesini gezmeye başladık.
Buradan tekrar geldiğimiz yolu dönerek Safranbolu ‘nun tarihi merkezine gitmeye koyulduk. Hastanenin olduğu taraftan geniş bir yay çizerek yolumuzda ilerledik.
Biz değişiklik
olsun diyerek önce Cinci Hamamı ‘na girdik. İçeri de bir otantiklikten,
orjinallikten bahsetmek mümkün değil.
Sonrasındaysa Cinci Hanı ‘na yöneldik. Gezmek 2 YTL. (Öğrenciye yarım tarife) Kervansaray iki katlı. Üstteki kattaki odaların kapılarında çeşitli isimler yazılı levhalar var. Anlamadım. Ayrıca üst kattan ulaşılan küçük birde kule mevcut. Buradan da Safranbolu ‘yu değişik bir açıdan görebilme imkanına sahipsiniz.
Şadırvanlı
avlunun üzeri beyaz branda parçaları ile kapatılmaya çalışılmış. Daha iyi
bir şey kullanılabilirdi. Bilemiyorum. Girişe göre sağ tarafta günümüzde yemek
salonu olarak kullanılan kısım bir zamanlar kervanların develerini, atlarını
bıraktıkları bölümmüş. Restorasyon sırasında bulunan halkalar günümüzde
sergilenmekte. Zaten duvarlardaki restorasyon öncesi fotoğrafları gördüğünüzde
yapılan işin büyüklüğü ve sonuçları insanda saygı uyandırmakta.
Safranbolu Kalesi 'ni de önceden anlatmıştım. Bizans döneminde topu topu on altı aile varmış
burada. Tabii toplamda kaç asker olduğu belli değil. Ama önemli bir kale
olduğuna göre sayı kalabalık olmalı.
Neyse giriş
sırasında size verilen bileti atmamanız gerekli. Bu biletle hükümet konağının
ardında kalan saat kulesinin içini gezebiliyorsunuz. İlk defa bir saat
kulesinin içine girdik. Bir merdivenden döne döne yukarı çıkıp küçük bir alanda
saat kulesi hakkında bilgi aldık.
Kule için bir
çalışan tahsis edilmediği için kuleye daha doğrusu kulenin ve saatin bakımına
ve temizliğine yaşlıca bir adam yıllardır yüklenmekte. Saat bir kolun çevrilip
zembereklerin sıkılması ve zembereklerin zamanla boşalması esasına bağlı olarak
çalışmakta. Kolun bir kez çevrilmesi bir haftalık çalışma süresine yetecek
enerjiyi biriktirmekte.
Tekrar çarşıya
indik. Burada önce Köprülü Camii'ni gezdik. Geçen yaz restorasyondaydı. Kazdağlı
Camii kapalıydı. Hatta aklımız o kadar durmuş olmalı ki İmren Lokumcusu 'na girip
bir şeyler atıştırmayı bile akıl edemedik. Öte yandan yolumuz üzerindeki İzzet
Paşa Camii restorasyona alındığı için kapalıydı ve gezemedik.
Onun yerine
çarşıya yöneldik. Abdülhamit tuğralı olduğunu sandığım çeşmeye uğradıktan sonra
yakınlarda yer alan ve Tayfun Talipoğlu ‘nun bilimum gezilerinde topladığı yada
kendisine hediye edilen eşyaları sergilediği konağı gezdik. (Kıydım paraya J )
Bilen bilir, Hıdırlık tepesinin manzarası güzeldir. Uzaklarda Ulu Cami ve Safranbolu Kalesi yer alır. Arada kalan vadi o güzelim Safranbolu evleri ile doludur. Buraya geldiğinizde aldığınız bilet ile birde içecek alma imkanınız olur. Yöresel Bağlar gazozunun yanısıra portakallısı da üretilmiş ama üretilmese daha iyi olurmuş.
Daha yapacak
bir şey bulamadık. Mağaraya gitmek epeyce zaman alacak ve belki de beş
minibüsünü de kaçıracağımız için şansımızı zorlamadık. Hemen firmayı arayıp
üçteki minibüse yer ayırttık ve hemen Hıdırlık ‘tan inip bir taksiye atlayarak
önce pansiyondan eşyalarımızı aldık ardından minibüslerin kalktığı yazıhaneye
ulaştık. Bu arada da turizm bürosundan temin ettiğimiz Safranbolu haritasını da
unutmuşum.
Hava soğuktu ama yine de işimizden epeyce zevk aldık.
Bu arada
yemekte Kastamonu ‘nun etli ekmeğini yedik. Devasa birşey ve çok ucuz.İki buçuk
karış eninde ve iki karışa yakın bir boyda içi çiğböre kıymasını andırır bir
yiyecek. Evliya Çelebi tarzı anlatıma girmeyeceğim ama ben bile zorlukla yedim
. Sadece bunu dememin yeterli olacağını sanıyorum.
Ayrıca iki tane yöresel ayranı da tatmayı ihmal etmedim. Tatları taban tabana zıt lezzetler.
0 Yorumlar
Yorumlarınız