Takip Et

8/recent/ticker-posts

Kıbrıs Gün 1

Uçak neredeyse tamamına dek dolu. Pilot kalkış pistine doğru uçağın burnunu kırıyor ve herhangi başka bir şeyle uğraşıp vakit kaybetmeksizin uçağı kaldırıyor.

Uçuşta herhangi bir fevkaladelik yok.  Fakat Ercan Havalimanı'na inişler hep zorludur. Yandan gelen rüzgarlar uçağı hep sallar. Neyse ki bu sallantılar oğlumun gözünde eğlence kaynağı gibi. Eh, o zaman bana bir şey demek düşmez.

Kısa zamanda giriş yaptık. Kıbrıslıların turizm bürosu oldukça iyi. Çok çeşitli kitap ve harita temin edebilmek mümkün.

Havalimanından çeşitli şehirlere servis var. Fakat dostlarım kafalarına takmış. Beni lükse alıştırıp bundan sonraki gezilerimizde su gibi para harcamamı bekliyorlar. Bu mantıkla ayarladıkları araca atladık hemen. Bizi havalimanından  Girne yat limanına götürecek. Aracın kalkışını beklerken başka yolcuları bekleyen limuzinleri, lüks minibüsleri ve diğer adlandıramadığım, tanımlayamadığım araçları izledik.

Babacan görünümlü, konuşkan bir şoförümüz var. Bu son olarak belirttiğim şekilsiz araçların Türkiye'de üretildiğini, genelde iki ayrı aracın birbirleriyle montajı sonucu üretildiğini anlattı.

Beşparmak Dağları'nda orman yangın olmuş. Zaten ada pekte ormanlık sayılamaz, kuvvetli olmayan bir bitki örtüsü var ve bu da bu tip nahoş olaylar ile yok olup gidiyor.. Gerçekten de ilerideki dağlık bölgeden yükselen dumanlar halen belirgin.

Adam ve eşim konuşuyorlar. Adam, tıp hizmetlerinin Rum kesiminde ücretsiz ve daha kaliteli olduğunu, acil durumlarda tercih ettiklerini söylüyor. Standart, halklar arasında bir problem yok, sorun politikacılar arasında sözünü de ekliyor elbette. Benim şahsi görüşüm politikacılar ve Ortodoks din adamları bu sorunun ana kaynağı. Ama halklar arasında da kolaylıkla aşılabilecek ve çözülebilecek sorunların olmadığını düşünüyorum. En azından yapılan referandumun sonuçlarını hatırlarsanız Rum tarafında derin bir negatif düşünce olduğunu, Türk tarafındaysa geçmişin tüm acılarının daha da önemlisi bu sorunların neden kaynaklandığının unutulduğu gibi bir bir görünüşün olduğunu hatırlayacaksınız.


Aracımız bizi Girne'deki yat limanında bıraktı. Kalacağımız hostel hemen bir sonraki sokakta olmalı. Yat limanı pek büyük değil. Yanılıyor olabilirim ama bizim Heybeliada'daki limandan belki az biraz büyük gibi göründü gözüme. Etrafı restoranlar, ucuz oteller ile çevrili. İleride, Girne Kalesi'nin kalın duvarları batmakta olan günün son ışıkları ile turuncu renge boyanmış. Sıcaklık, ondan da beteri nem yürümeyi, nefes almayı zorlaştırmış. Restoran çalışanları zorlukla çektiğim çantayı görmezden gelip mekanlarına çağırmak için seslenip duruyorlar.

Neyse, mekanı kolaylıkla buluyoruz. Nebid isimli Pakistanlı bir genç yönetiyor burayı. Ama asıl sahipleri arasıra çıkıp güneşlenen yaşlı çift sanıyorum.

Odamız ufak ama penceremden küçük, çatısız bir kilise görüyorum hemen karşımızda. Bir kat yukarıdaki terastan ise umduğum manzarayı göremesemde gene de önemli bir iki yapıyı izleme imkanım oluyor.

Girne kaynaklara göre Akalar tarafından kurulmuş.  Ülkelerinde bulunan “kyrenia” adını bu yeni yerleşime vermişler. Fakat Aka topraklarında bu ada benzer bir dağ adına denk gelmedim. Ama çokça da derinlemesine araştırmadım doğrusu. Fakat şehir statüsünü alması Perslerin yönetimi sırasında gerçekleşmiş. Romalılar şehri alıp ismini de “Corineum” olarak değiştirirler.

Süreç içerisinde bölünen Romaların doğusunda kaldığında Bizans olarak anılan ülkenin malı, zamanla da Arap akınlarının ve yağma hareketlerinin hedefi haline gelir. Bu akınları karşılamak için yapılan kale şehrin gelişmesini hızlandırır.

Elbette Bizans demek entrika, Bizanslı olan yerlerde entrikanın gerçekleştiği yerlerdir. Asillerden İsaakios Komnenos adaya gelir ve bağımsızlığını ilan edip krallığını kurar. İstanbul'un yeni imparatoru derme çatma, Sicilya destekli yetmiş parçalık bir donanmayı üzerine sürer. Fakat Sicilyalıların yöneticisi olan Brindisi ‘li korsan karaya ayak basılınca saf değiştirip Bizanslıları esir alır. Komnenos kolay bir zafer alır. Buna özetle “parayı veren düdüğü çalar” diyoruz.

Kader ağlarını örmeye dursun. Aslan yürekli Richard ‘ın kız kardeşi ve nişanlısı da ada yakınlarında fırtınaya tutulur ve adaya çıkarlar. Komnenos onları da esir alır. Richard Girne ‘yi kuşatır ve alır Komnenos kaçar.  Ama günümüzde “Zafer Burnu” olarak adlandırılan Karpaz yarımadasının oradaki “Aya Andreas” ta Richard ‘ın adamlarına yakalanır. Rivayete göre Richard onu demir parmaklıkların ardına koymayacağına dair verdiği söz ile teslim almıştır. O nedenle Komnenos ‘u gümüş parmaklıkların arasında tutar.

Şehir Lusignanlara satılır. Ardından Cenevizliler 1373‘te, onlardan da ezeli düşmanları Venedikliler 1489 ‘da şehri alırlar. Türk fethi ise 1570 ‘de vire ile gerçekleşir.

Nereden nereye.. Odaya yerleşimimizi tamamladıktan sonra sıra şimdi yayılmada. Dışarıya, o nem denizine dalıyoruz. Restoranlardaki fiyatlar bize yüksek geliyor. Ama her bir masaya yönelik çalışan dev pervanelerin albenisi  had safhada. Ama turistik bölgeden çıkıp yeni kısımlara girebilirsek daha şanslı ve hesaplı olacağımızı umuyoruz.

Yol üstünde, dalgakıranın başladığı yerde, eski bir gümrük binasından bozma olduğunu düşündüğüm turizm ofisine girdim. Dondurucu ortamda çalışan kadın, yarın hangi plajlara nasıl ve kaça gideceğime dair tüm sorularımı üşenmeksizin ve sıkılmaksızın içtenlikle yanıtladı.

Yola devam ediyoruz. Sağ tarafımızda, ufukta hızla batan güneşin eşliğinde, kıyıdaki casinolara giren hatunlara bakınıyoruz. Kumarda sanırım tatmin edilmesi gereken duygulardan biri. Kazanma ihtimali matematiksel olarak epeyce düşük olduğu için pek ilgimi çekmiyor. Ama sanırım kumarın büyüsü de buradan kaynaklanıyor olmalı.

Nihayet kafamıza (ve cebimize de) göre bir yer bulup karnımızı doyurabiliyoruz. Bir sonraki hedefimiz olan market olayını da çözüyoruz. Kıbrısta muzun kilosu 2 TL.  Türlü narenciye suları da satılmakta. Odadaki küçük buzdolabına depolayacak türlü soğuk nesneyi alıyoruz.

Yorum Gönder

0 Yorumlar