Takip Et

8/recent/ticker-posts

Moldova Turu Gün 3 - Komrat, Gagavuz Yeri

Yıllar önce Musevi Türkleri görmek için Litvanya'da Trakai kentine gitmiş binalar dışında bir şey bulamamıştık. Bu sefer Hırıstiyan Türkleri bulmak için Moldova'da, Gagavuz Yeri ‘ndeyiz.

Söylentiler muhtelif. Kimi der ki bu Türklerin ataları Arap ilerleyişini durdurmaları için Anadolu'ya Bizanslılar tarafından yerleştirildi. Sonraları bir şekilde Balkanlara kaydırıldı. Başka bir rivayete göre ise iyi savaşçı olan Gagavuzlar paralı asker olarak Bizanslılarca kiralanır. Araplarla savaşır, yener ve İstanbul'un Anadolu yakasında, deniz kıyısında bir yerde tahsilat için imparatorla buluşurlar. Bizanslılar Gagavuzları kandırmış ve pusuya düşürmüştür. Gagavuzların kralı atını Boğaziçi'ne sürer. Adamları da peşinden takip eder. İmparator ve adamları Gagavuzların akıntıya kapılıp boğulmalarını beklerken onların karşı kıyıya kayıpsız varışlarını seyretmiş olurlar. Kral adamlarıyla Bizans tehlikesinden uzaklaşmak için Tuna boyuna gider ve burayı yurt kurar.

Gagavuz söylenceleri asıllarının Gök Oğuz olduğunu ve zamanla Gagavuz olarak değişime uğradığını belirtirler. İlk bağımsızlıklarında bozkurt başlı bir bayrakları vardı. Şimdi o da değişti.

Yakın tarihe gelirsek, Sovyetler dağılınca önce Gagavuzlar ayrım için silahlanır. Çatışma olmaz ama Türkler ellerinde silahlarla beklemektedirler. Sonra hükümetle anlaşırlar ve kansız bir şekilde otonomiyi kaparlar. Yönetim Türkiyeyle iyi geçinir, yardım alır halk ise kendini Ruslara yakın görür. Böyle yaşar giderler.

Neyse, Komrat ‘a gitmek pek kolay değil. Araçlar büyük pazarın orada değil de arkeoloji müzesinin yanından geçen minibüslerle ulaşılan bir başka terminalden hareket etmekte. İnildiği zamanda oradaki insanlara sorun. İnternette adı geçen araçlar dışında da pek çok araç Komrat'a gidiyor.

Yol tekdüze. Ya da artık bu tip manzaralar tekdüze gelmeye başladı. Sonunda, Amerikan filmlerindeki ıssız kasabalarından birine gelmişiz gibi düşündüren bir manzara bizi karşılıyor. Araçtan inip tuvalete gidiyoruz. “Radyo Yıldız” Gagavuz Türkçesi ile yayın yapıyor.

Düm düz uzanan, asfaltsız yolda ilerlerken bir pazara denk geliyoruz. Satılanlara bakıp hızlıca şehrin meydanına ulaşmak istiyoruz. Bir kilometre kadar ilerleyince katedralin olduğu alana denk geliyoruz.

Katedral şimdiye dek gördüğüm en aydınlık ve temiz kilise. Yaşlı kadınlar mumlukları bile temizleyip parlatmışlar. İçerideki çiçek saksıları o kadar çok sulanmış ki suları taşıp kilise içerisinde küçük derecikler ve gölcükler oluşturmuş. Giriş kapısının üzerindeki, Yahya Peygamber'in bir tas içindeki kesik kafasını gösteren resim neydi, neciydi bilemiyorum.

Aralara daldık. Yerel şarap alıp Andy’s lerden birine gittik. Sağ olsun, Gagavuz kız verdiğim siparişin domuz etinden olduğunu söyleyerek kurtardı beni. Oradan yana geçtik ve sürpriz. Komrat Üniversitesi'nin yanında uzanan parktaki büstlerden biri Süleyman Demirel ‘e aitti. Öğrendik ki Süleyman Demirel Gagavuz halkı ve yönetimi için çok yardımcı olmuş.

Dönüş yolunda pazara uğruyoruz. Göl balığı satmaya çalışan bir bayan “paklıyayım mı bunu size, otelde pisirirsiniz” diyor. Kurabiyeciler bir alem. Kimi i ler uzuyor duyduğum kadarıyla. Eşim ve Gagavuzlar birbirlerini anlama konusunda bizden daha iyi. Trakyanın iki farklı Türkü küçük farklarla da olsa birbirlerini anlıyordu. Hatta patates satan bir adam “ablacım kapçıklarını soymadan suda pişir” dediğinde “kapçık” kelimesini kötü bir şey olarak anlayan oğlumu zor tuttum. Bizim kabuklar Trakya şivelerinde kapçık olmuş. Oğlana da öğrettik. Ayrıca adamla sohbeti koyulatınca adamın komşusunun Alanya'da yıkanmaya gittiğini söyledi. Küçük farklar büyük neşeler getirdi bize. Belki şehirde görecek bir şey yoktu ama insanlarla yaptığımız muhabbet anlatılamayacak kadar lezizdi.

Geldiğimizden daha da rahat bir şekilde döndük Kişinev'e. Yol boyunca düşündüğüm tek şey Gagavuz kültürü daha ne kadar kalacağıydı…

Yorum Gönder

0 Yorumlar