Dışı dökülen ama içi doğu Avrupanın bir gerçeği olarak
muhteşem evimizden dışarı çıkasımız hiç yoktu. Sıkı bir kahvaltıdan sonra
dışarı çıktık. Serin.
Hemen dibimizdeki katedrale daldık. Dışarıdan oldukça sevimli görünen katedralin içi pek çok Ortodoks kilisesi gibi sade. İçinde bulunduğu devasa parkı geziyoruz. Fakir ama mutlu insanlar vakit geçiriyor. Kimse kimseye karışmıyor. Parkın kenarında ise büyükçe ve düzenli bir şekilde çiçekçilerin yer aldığı bir kısım daha var. İnsanlar parasız dahi olsa çiçek alabiliyorlar ve gene bu ülkede insanlar hediye olarak kendilerine çiçek verildiğinde çok mutlu oluyorlar.
Neye karşı
kazanıldığını bilemediğim zafer takının yanından geçip yolun karşısındaki,
cumhurbaşkanlığı binasının yanı başındaki devasa Stefan Cel Mare Parkı'na
ulaşıyoruz.
Moldovanlara göre Osmanlıyı 46 kez yenmiş. Kaynak yok. Her
galibiyetten sonra ülkeye bir manastır hediye etmiş. Madem 46 kez yendiniz
neden 400 sene biz yönettik dediğimizde ise cevap yok.
Yakalandığında Stefan
Cel Mare kılıcını Sultan'a teslim ediyor. Kılıç halen bizde. Kılıcı bizden
resmen istediklerinde kılıcın bir benzerini verdik. Beşiktaş şampiyon olduğunda
Çingene artığı Lucesku bile kılıcı devletten talep etmişti. Neyse… Diyecek çok
şey var ama. Neyse…
Parkın önünden otobüse atlıyoruz. İlk hedefimiz büyük pazar.
Devasa bir yer kaplıyor. En ucuz
magnetler burada. Bir kısmında meyveciler var. Çat pat bir iki kelime, birkaç
Moldova dilinde jest karşılığında tadım ayağına karnımı doyuruyorum. Açıkça
söylemek gerekirse insanlar sattıklarını bol bol tattırıyor. Pazarın bir
kısmında ise tuhafiye ürünleri, türlü ıvır zıvır. Miktar bol ama kalite
yerlerde. Adını sanını duymadığım onlarca Türk markası. Ama gezmesi süper.
Ufak bir müze bekliyordum doğrusu. Yanılmışım. Giriş
katındaki silahlar etkileyici. Bizimkilerden kalan epeyce savaş aracı var.
Savaşları konu alan tablolar da etkileyici. Görünen o ki Moldovanlarla epeyce
irili ufaklı savaş yapmışız.
Diğer katlarda gerçi fena değil. Çok güzel, zarif odaları da
var müzenin.
Döndük. Her büyük ve önemli yerde
karşımıza çıkan Stefan Cel Mare ismi bu kez şehrin en büyük caddesi olarak
karşımızda. Yürüyoruz. Bir nevi mecburiyet caddesi. Hediyelik eşya satılan
pazarı dolanıp magnet vb yi alıyoruz.
Yarın Gagavuz Yeri ‘ne gideceğiz.
0 Yorumlar
Yorumlarınız