Takip Et

8/recent/ticker-posts

Balkanlar Yeniden : Gün 9 - Mostar, Poçitel

Sabah gene hava kapalı. Hatta dünden bile beter. Hostelin karşısında biraz bekleyerek bizi terminale götürecek tramvaya atlıyoruz. Mostar'a giden araca biletimizi alıyor ve beklemeye başlıyoruz.

Bindiğimiz araç Balkan gezileri tarihimin açık ara en iyi aracı. Hiç böylesine binmemiştim. Ama aracın aksine dışarısı halen oldukça kötü. Hatta Konjiç'ten sonra yağmurda başlıyor. Hoş bir müddet sonra bulutlardan çıkabildiği kadar güneşte kendini göstermiyor değil. Kah sağımızda kah solumuzda kalan Neretva ‘nın üzerindeki tepeler, yamaçlar güneşin bu azıcıkta olsa görünmesinden dolayı sisle, dumanla kaplanmış. Gerçekten seviyorum bu görüntüyü.

Mostar ‘a güneşle giriyoruz. İner inmez Belgrad otobüsünü çözüyor ve çantaları emanete bırakıyoruz. Dışarıda şişmanca bir adamın aracını tutuyoruz 30 euroya. Adam bize anlatıyor da anlatıyor. Hırvatlara saydırışından Boşnak olduğunu anlıyorum.

Kısa bir süre sonra Poçitelj ‘e varıyoruz. Bizimkileri camiye dek çıkartıyorum. Bayanlar alışveriş yaparken Metin Abi de oğluyla beraber fotoğraf çekmek için daha yukarılara çıkıyor. Ben oturup nehrin akışını seyrediyorum sadece. Yaklaşık bir saat bu şekilde geçip gidiyor.

Dönüşte Sarı Saltuk Türbesi'ne yöneliyoruz. Geçen sefere göre yol daha bir uzun geliyor sanki. Manzarası güzel. Nehrin doğduğu yerde alabalıklara bakınıyorum. Meğer kano ile gezme imkanı varmış. Saygıdeğer arkadaşlarım harekete geçerlerse bu aktiviteyi buralarda da yapmak mümkün. Bizimkiler çay molası vermişken ben fotoğraf peşine düşüyorum. Türk grupların biri geliyor diğeri gidiyor. Bir o kadar da Arap grup var. Araplar Sarı Saltuk ile ne bağlantı kurabiliyorlar kendileriyle anlayabilmiş değilim.

Dönüyoruz. Başçarşı'nın orada inip şoförle vedalaşıyoruz. Takılıyoruz az biraz sokaklarda. Sonrasında köprüye varıyoruz. Köprüde Boşnak gençlerden biri para verirsem atlayacağını söylüyor. Üzerindeki dalgıç kıyafetinden anladığım kadarıyla köprü başındaki kulübün elemanlarından. İlgimi çekmediğini söylüyorum, bunu herkesin yapamayacağını, ömrüm boyunca bunun gibi bir şey göremeyeceğimi havalı bir şekilde söylüyor. Dayanamıyorum ve istersem bunu benimde yapabileceğimi söylüyorum dalga geçerek. “Haydi” diyor “atla”. “Senin 50 euro aldığın iş için bedava mı atlayacağım?” dediğimde “50 euro veririm” diyor küstahça. “Atlamasan da ben seni bedavaya atacağım” diye yürüyorum üzerine. Evet, uzun süren yolculuğun stresi beni yıprattı ama bu çocukta kaşınıyor. Annem olanları anlamış gibi, “ne konuşturuyorsun bunu” diye çıkışıyor bana. Artık kavga an meselesi derken bir grup gelip çocuğu ikna edip aşağıya atlatıyor.

Ardından biz de nehir boyuna iniyoruz. Geçen sefer beton olan kısmı kırmışlar. Nehir ise gene olanca hızıyla akmaya devam etmekte. Vakit azalıyor ama Mostar Köprüsü'nün manzarası da bırakılır gibi değil. Ama yapacak bir şey yok. Alel acele yollara dökülüyoruz. Park kenarlarındaki mezarları da gösteriyorum. Sessizlik kaplıyor ortalığı her zamanki gibi. Yürüyoruz delik deşik binaların arasında. Yol üzerindeki fırınlardan birinden nevaleyi alıyoruz. Uzun ve yorucu bir geziye hazırlıyoruz kendimizi.


Otobüste yer çok. Ama artık öğrendik her köyden her kasabadan birilerini toplayacağız. Mostar çıkışında çok güzel bir kale gördüm. Bunu aklımın bir köşesine koyuyorum. Yıllar sonra yapmayı planladığım çok kapsamlı Balkan turu için olmazsa olmaz bir yer burası. Göreceğiz.

Yorum Gönder

0 Yorumlar