Takip Et

8/recent/ticker-posts

Bursa Gezi Notları Gün 1

Öncelikle tura oldukça profesyonelce hazırlandığımızı belirtmeliyim. Yaklaşık altmış sayfa notumuz, geçen turda temin ettiğim şehir haritası ve lojistik ıvır zıvırla tura hazırdık. (Bursa ve çevresindeki tarihi yapıları içeren notlarımız gerçekten çok detaylıydı)

Bursa merkeze ulaşır ulaşmaz otel işini hallederek Cumalıkızık’a giden minibüslerden birine atladık.

Famora ‘nın başladığı meydandan kasabaya giden minibüsler var. Aslında Cumalıkızık Bursa merkeze on- on iki km uzaklıkta ama minibüsler epey yavaş gitmekte. Anayoldan saptıktan sonra bir müddet daha gidiyor ve kasabaya yakın bir yerde iniyorsunuz. Buradan ya yürüyerek yolunuza devam edersiniz yada kasaba meydanına dek sizi ücretsiz taşıyan minibüsleri beklersiniz. Karar sizin…

Kasabada öncelikli olarak sokakları dolandık. Kasabanın sonuna dek ilerledik bu gezimizde. Caminin karşısındaki müzeye yine girdik. Gelişimizden bir gün önce yine yağmur yağmış,sokaklarda yer yer su birikintileri görünmekteydi.

Müzeden çıkınca camiye girmeyi denedik.Ama kapalı olduğu için muvaffak olamadık.Bununla beraber anlatıldığı gibi kapı girişindeki gravür banzeri  kalem işleri hoş.

Bu kez Cumalıkızık’ın ayranını denedik. Güzel, denenmeli.

Hoş bir anımı da sizinle paylaşayım. Geçen gelişimizde yanlışlıkla bir tane parası verip iki kavanoz polen almış bunu da ancak İstanbul'da, evde fark edebilmiştik. Neyse ki kadıncağızı tanıyabildim ve borcumu kapattım. Kadıncağız bu davranışımıza çok şaşırdı, biz kasabadan çıkarken arkamızdan seslendi ve bize sattığı karadutlardan ikram etti. Tatları oldukça güzeldi.

Halkımız ne de saf ve ne de çok kullanılmış. Başlarına gelen kötü durumlarda bile tevekkülle bir  kabulleniş içine giriyorlar. Hatta bu öylesine içlerine işlemiş ki adeta otomatik bir tepki olmuş tepkisizlik.

Dönüşte, yine minibüsle Yıldırım’a gittik. Yıldırım Meydanı'nda ülkenin en yüksek bayrak direğinde dalgalanan devasa bayrağımızla pek çok poz çektik.

Şehirdeki ilk hedefimiz olan Yıldırım Külliyesi'ne ulaşmamız biraz erken indiğimiz için zor oldu. Geçen sefer bir türlü gelme fırsatı bulamadığımız cami tek şerefeli bir minareye sahip. Avluda konuştuğumuz yaşlılar otuz yıl kadar önce bir fırtına sırasında minarenin yıkıldığını anlattılar. Cami imamını bularak camiden ayrı duran minareye çıkabilme imkanımız oldu.

Minareden çok güzel bir manzara izlenmekte. Güneyde uzanan dağlara bakarken önünüzde Emir Sultan Mezarlığı'nın ötesinde duruveren Emir Sultan Camii'ni görebiliyorsunuz. Biraz daha batısında ise büyük kubbeli Yeşil Türbe ve berisinde Yeşil Camii yer almakta. Öte yandan arkanızda, uzaklarda al bayrak nazlı nazlı dalgalanır. Altınızda ise caminin kubbeleri, türbe ve imaret kısmı bulunuyor. Ama minarenin sallandığını da söylemeden geçemeyeceğim J

Cami, Bursa camilerinin standartında. Ters T tipi camide T’nin bir iki metre önünde birkaç basamak yukarıda kalan bir kısım var. Caminin mihrap ve minberi oldukça görkemli. İnsanın kendini küçük hissettiği güzel bir yapı.

Müezzin mahfilinden epey görüntü aldıktan sonra camiden çıkıp Yıldırım Bayezıd’ın türbesine girdik.

Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri ile kıyaslandığında son derece sade bir yapı. Araştırınca gördük ki ; uzun yıllar ta ki V. Mehmet’e değin tek bir Osmanlı padişahı gelmemiş ziyaretine. Ankara Savaşı'nı kaybetmesi dışlanmasına neden olmuş.

Buradan da çıktığımızda imaretin ve yolun güzel açılardan görüntülerini aldık.

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Amacımızı, bu mekanların fotoğraflarını çekip insanları bilgilendireceğimizi söylediğimizde sıradan insanların olumlu tepkilerini, davetlerini unutamayacağım.

Yolumuzun üzerindeki geniş mezarlığı aşarak Emir Sultan Camii'ne doğru yolumuza devam ettik. Emir Sultan Bursa'nın Eyüp Sultan'ı gibi. Bursa'da pek çok insan öldükten sonra bu mezarlıkta gömülmeyi istiyor…

Caminin batı tarafındaki girişinde, aşağıya doğru uzanan merdivenlerin solunda güzel mezar taşları var. Eski yazıyı okuyamamanın acısını burada da çekiyoruz.

Yine batı girişinde iki çeşmekapı girişinde de sağlı sollu lahit tarzı mezar taşları görülmekte. Buradan ortasında basit bir şadırvan olan avluya geçilmekte. Önce caminin içerisine girerek fotoğraf çektik. 

Ardından minareye çıkabilmek için yetkiliyi aradık. Bulduk ama minareye çıkan kısımdaki takıl tukulu aşamadığımız için üstelemedik.

Avlunun kuzeyinde Emir Sultan ve eşinin türbeleri var. Emir Sultan aslında Buharalı bir ermiş. Yıldırım Bayezıd’ın kızıyla evlenip saraya damat olmuşsa da inançlarından ve felsefesinden zerrece ödün vermemiş.

Günümüzde evlenmek için kısmet arayan kızlar ve yeni evli çiftler türbeye gelmekte. Öyle ki yeni evli çiftlerin türbe ziyareti tam bir curcuna. Açık elbiseli, dekolteli gelinler teşekkür babında geliyorlar buraya.

Caminin güney cephesinde oldukça hasar görmüş birde kuş sarayı var.

Buradan Yeşil Türbeye uğradık. Uğradık diyorum, restorasyon sürdüğü için içine giremedik. Ama camiye girdik ve fotoğraf çektik.

Burada da restorasyon yapılmakta. Caminin üst katında bulunan tavan işlemelerini görüntülemek için epey uğraş verdik.  Neredeyse kanlı bıçaklı olduğumuz restorasyon ekibine rağmen minarelere çıkmaya çalıştık. Yine içler acısı manzara burada da bizim karşımıza çıktı. Unutabileceğim bir manzara değil. Tozlu basamaklarda ölü yada ölmekte olan kuşlar,sağa sola yıkılmış türlü ıvır zıvır.

Neyse olayın güzel yanlarına da bakmalı. Bursa camileri İstanbul camilerinden oldukça farklı, kendilerine has tarzları olan yapılar. İstanbul'da üst katlar genelde bayanlar tarafından kullanılır ve standart bir görünüme sahiptir. Oysa Bursa da üst katlar çeşitli odalardan müteşekkildir. Yeşil Cami'de de sırtınızı mihraba vererek yukarı baktığınızda üç  odacık görüyorsunuz.

Yeşil Cami'den sonraki durağımız caminin hemen yanındaki İslam Eserleri Müzesi oldu. Saat itibariyle müzenin içerisini gezemediysek de bahçede dolaşma imkanımız oldu, Değişik dönemlere ait, çeşitli tiplerde mezar ştelleri, kitabeler  görülmekte.

Sıradaki durağımız Irgandı Köprüsü. İlginçtir bu gezimizde köprünün kuzeyinden, derenin içerisinde köprünün türlü pozunu çektik ama köprünün üzerinden geçmeyi akıl edenimiz çıkmadı J   Cumalıkızık’ı anlatırken bir gün evvel sıkı bir yağmur yağdığından bahsetmiştim. Küçük bir çocuk bize geçen akşam derenin  çok kabardığından bahsetti. Halbuki biz üç kafadar belli belirsiz akan dereceğin bir o yakasından öteki yakasına zıplayıp duruyorduk.

Acıdır bu eksantrik köprü herkesçe anılan, sevilen bir mekan olması gerekirken gözlemlediğimiz kadarıyla türlü ayyaşın mekanı haline de gelmiş. Ama yinede mutlaka görülmesi gereken bir yer.

Yola devam. Aralarda, sokaklarda pek çok cami var. Zamanında sahip oldukları özgünlük depremler, onarımlar ve modern restorasyonlarla ortadan kalkmış. Ama genelde kare yada kareye yakın dikdörtgen planlı şirin camiler çoğu.

Şehirde birde Fransız Protestan Kilisesi var. İbadete açık mı bilemiyorum. Bakım isteyen, gül kurusuna yakın bir renkte, sıradan bir yapı.

İlginçliği kiliseyi ararken yaşadık. Uğur ve ben, Sinan Doğan yaklaşık yirmi metre kadar gerimizde, loş bir sokakta ilerlerken adli tıp binasına denk geldik. Uğur “umarım ceset görmeyiz” derken tam o esnada kapıdan bir tabut çıkarıldı. Sanırım on üç- on dört yaşlarında bir genç kıza ait olduğunu sandığım ayakları görebildim. Allah taksiratını affetsin.

Yorucu yolculuğumuz Orhan Gazi Camii'ne dek devam etti. Bu camide de biraz vakit geçirdikten sonra Ulu Cami'ye geçtik.

Ulu Cami başlı başına bir fenomen. Fatih Camiinin avlusundaki coşkun kalabalık burada da görülüyor. Ulu Cami tam bir hat eserleri müzesi. İçeride yapı içerisindeki hat eserlerini anlatan bir kitap bulup aldık.

Akşam yemeği, öğle yemeği ve yapmadığımız kahvaltıyı Ulu Cami'nin yanındaki, Bursa'ya her gelişimde uğradım lokantada yaptık. ( Cumalıkızık'ta bir şeyler atıştırmıştık ama o sayılmaz ) Yorgunluğumuzu iyice hissettiğimiz, bununla beraber neşeli ve lezzetli bir yemek oldu.

Yolumuz batıya doğru devam etti. Tophane'yi ertesi güne bırakarak direkt surlara gittik. Surlardan, özellikle hanlar bölgesi oldukça güzel görülmekte. Ayrıca surların çevresinde ve iç kısımda gezilebilecek çok yer olduğunu söyleyebilirim. 

Daha da devam ettiğinizde I. Murat’a adanmış çifte kubbeli, ulu cami tarzı bir camiyle karşılaşıyorsunuz. Caminin adı Şehadet Camii. Padişahın camiye gelmediği için şehit sayılamayacağını iddia eden ulema ve halka karşın dönemin kadısı tarafından yaptırıldığı söylenmekte. Loş ışıkta ,cami içerisinde pekte verimli olmayan bir çekim yaptık.

Hava iyice kararınca camiye yakın,şehre hakim bir parka giderek gün batımı ve gece çekimleri yaptık. Uzaklarda bir yerlerde yapılan havai fişek gösterisi tam bir sürpriz oldu.

Dönüşte Tophane üzerinden şehrin piramit şeklindeki alış veriş merkezi Asplaza’ya uğradık. Pek de anlatıldığı gibi bir yer olarak gözümüze görünmedi.

Sabah 10’a doğru başlayan yorucu gezimiz akşam 10’u biraz geçe otelde son buldu. Küp gibi uyumuşuz demek isterdim ama uyuyamadık L

Yorum Gönder

0 Yorumlar