Takip Et

8/recent/ticker-posts

Safranbolu - Bartın Gezisi Gün 2 - Amasra

Safranbolu'dan Bartın'a giden yol hiç bitmesin diyeceğiniz bir şekilde uzanmakta. Yalçın kayalıklar, yoğun ormanlar ve oldukça cılız bir şekilde akmakta olan Bartın Çayı ‘nın eşliğinde yola koyulduk. Halbuki bu umursamadığınız çay kabarabilme yeteneğine de sahip. Bartın'da bir köprünün hemen yanında geçtiğimiz yıllarda meydana gelen bir sel esnasında suyun yükseldiği son nokta işaretlenmiş. İnsanın dehşete kapılmasına yetecek bir yükselti.  

Yol üzerinde Uluyayla denilen ilgililerince çok iyi bilinen bir yer var. Volkswagencilerin buluşma noktalarından birisi burası. Ayrıca pek çok mağara oluşumu olduğu fakat pek incelenmediği de bir başka ayrıntı.

 

Bartında da az sayıdada olsa eski tarz ahşap evlerden görülebilmekte. Ama günümüzün modern (!) binalarının arasında kaybolmakta yada kaybedilmekteler.

 Yola devam ettiğinizde Kuşkayası yol anıtı diye bir yapıtı görebiliyorsunuz. Güzel bir Karadeniz manzarasına sahip bir yamaçta büyücek bir kuş heykeli ve yanında şu an kafası olmayan bir Romalı asker heykelinden oluşmakta. Yol anıtları Roma ‘nın önemli yollarda hakimiyetini ve kontrolünü belirtmek için yapılmışlar. Ta ki hazine avcılarının dinamit vb ile bunları patlamalarına değin. Kuş kayası da bundan nasibini almış, görünen o. Anadolu'da ayakta kalan tek yol anıtı bu heykeller. Tarihçe olarak imparator Claudius ‘un Pontus valisi tarafından ilk yüzyılda yaptırıldığı yazmakta. Kartal her zamanki gibi Romanın askeri gücünü simgelemekte. Kartalında kafa kısmı tahrip edildiğinden başının hangi yöne yada yönlere baktığını bilemiyoruz.

 

Amasra:

 

Amasra da tarihi oldukça eskiye dayanan bir yerleşim. Anadolu'da çeşitli Yunan site devletleri ile çatışmaya dayanamayan Miletliler gemilerine atlayıp Karadeniz kıyılarında bu tip yerleşim birimlerinden onlarcasını kurmuşlar. Bu tip ticari yerleşimlere emporium denilmekte ve emperyalizm kelimesinin kökeni de buradan gelmekte.

Ardından Büyük İskender'in Asya seferinden sonraki Helenleştirme politikası sonucu Amasra'nın başına generallerinden biriyle evli Pers prenseslerinden biri olan Amistras geçmiş. Kasabanın adı oradan gelmekte. Amistras ‘a gelince o da oğullarınca öldürülmüş.

 

Amasra'nın ilk girişinde Bakacak diye bir mevki var. Rivayete göre Fatih sefer sırasında burada “Lala çeşmi cihan dedikleri bu mu ola”  demiş. Güzel bir yer ama ben “Şile'ye benziyor ” diyorum. Panoramik fotoğrafları çekebileceğiniz bir yer ve burada da yerliler dut vesair satmakta.

 

Hemen girişte yolun solunda eski Bahriye mektebinden müzeye çevrilmiş küçük bir müze var. Küçük bir müze diyorum ama içerik açısından ülkemizdeki en iyi on müzeden biri olduğunu otoriteler söylüyor. Müzenin iç kısmında bulunan sikkeler, heykel tarzı eserler var. Genelde buluntular daha beride kalan sanayi alanında çıkarılmış. Bahçesi ise görülmeye değer. Çok sayıda Cenevizlilere ait aile arması mevcut. Bahçe mutlaka görülmesi gereken bir yer.

 Amasra'nın güzel bir kumsalı var. Kumsal ileride göreceğiniz üç parçadan oluşan mendireğin bir neticesi. Mendireklerle çevrili benzeri kıyılarda zamanla buna benzer bir kumul hareketi söz konusu. Sanırım dalgaların karaya direk vurup dönmesi değilde mendirekler nedeniyle dalgaların karaya uzun süre sürtünüp gitmesinden kaynaklanıyor.

 

Mendirek içinden gezi tekneleri kalkmakta. Teknelerin gezi bedeli beş yada on milyon olarak değişiyor. Standart gezi rotası mendirek dışına çıkıp kale etrafından dolanıp Tavşanadası'nı biraz geçmekten ibaret. Ama diğer kusmalara gitmek için tekneleri bedeli mukabilinde kiralamakta pekala memnun. Amasra'nın özellikle doğusuna doğru çok güzel kumsallara sahip olduğunu eklemeliyim.

 

Kale Roma döneminden kalma. Ardından Bizans ve en nihayetinde Cenevizlilerin eline geçmiş. Fatih karadan ve denizden kasabaya yürüyünce şehrin valisi kan dökülmeksizin şehri teslim etmiş. Tabi ki burada psikolojinin önemi de had safhada. İstanbul'u almış bir sultanın ordusu önünde ne derece dayanabilirlerdi tartışılır ama Türklerin de kaybı bir de donanma olmasaydı oldukça yüksek olurdu. (Sadece karadan saldırılan Kavala Kalesi örneği) Kale duvarlarında Ceneviz aile armalarından bir iki tane var. 

 Kaleden iç kaleye geçiş bir köprü vasıtasıyla sağlanmakta. Köprü tek kemerli. Açıkta Tavşanadası diye adlandırılan bir ada bulunmakta. Üzerinde kalıntılar varmış gidemediğimizden göremedik. Bu arada kale içinde Kilise Mescidi diye anılan eski bir Bizans şapeli var. İyi şekilde restore edilmiş ama hem ibadete hem ziyarete kapalı. Daha büyükçe bir tanesi ise günümüzde Fatih Camii adıyla ibadete açık ama özgün değil.

 

Tekrar köprüye dönelim. Köprünün bittiği noktada kapının üstünde bir delik var. Çok sayıda ekseriyetine ortayaş ve üzeri kadınların oluşturduğu kalabalıklar buradan içeriye çakıl taşlarını atmakta. İsabetsiz atışlar sizin isabet almanıza neden olabiliyorlar. Tabii ki kaleyi inşa eden istihkamcılar oradaki açıklığı kocakarılar dilekleri için taş atsın değil kapının önünde bekleşen kalabalıkları yukarıdan vurmak için  yapmışlar. Zaten kapının ikinci çıkışında kapıya destek veren tahtaların yerleştirildiği kirişler görülmekte. Kapının dibinde CEASAR yazısını da çok dikkat ederseniz görebilmektesiniz.

 

Köprüden içeriye uzanan lan bir nevi liman haline gelmiş. Burada dikkat çeken nokta limanın içine doğru uzanan bir kayanın üstünde bir yükselti var. Genelde ilk izlenim olarak fener sanılsa da fenerlerin o şekilde yerleştirilmeleri mümkün değil. Açıklaması zaten geceleri de yapılan yükleme-boşaltma çalışmaları için gerekli ışığın sağlanması için yapıldığı şeklinde.

 Bu noktalar çok güzel fotoğraflar almaya özellikle panoramalar çekebilmeye elverişli.

 

Amasra'ya gelindiğinde mutlaka sahildeki lokantalarda bir şeyler yenmeli. Balık taze ve ucuz. Porsiyon kavramı burada yerini tava anlayışına kaptırıyor. Bir tava hamsi iki kişiyi ziyadesiyle doyurmakta. Fakat salata kavramı Amasra'da bambaşka. Devasa boyutta bir salata tabağı. Sözü burada kesiyorum fotoğrafına bakmanız yeterli.

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar